28 Aralık 2010

Seni Görünce…

Delikanlının hayatında ne olduğunu bulamadığı bir eksiklik vardı, arada sebepsiz kendini kötü hisseder, karamsarlık kaplardı her yanını. Altı ay olmuştu sevgilisinden ayrılalı. Ayrıldıktan sonra birkaç denemesi olmuş gezip tozup, günümü gün etmiş ama aşık olamamıştı. Son sevgilisi giderken sanki kalbini de alıp götürmüştü. Son zamanlarda ümitsizliğe kapılıp, aramayı bırakmış, içine kapanmıştı. Tam bu anda o geldi, bir anda girdi hayatına… Kız işe yeni başlamıştı, aynı bölümde çalışıyorlardı sık sık karşılaşsalar da yüzüne bile bakmamıştı doğru dürüst. Bir gün kızın işle ilgili bir konuda yardıma ihtiyacı oldu delikanlıya gitti delikanlı yoğundu kızı tersledi önce, sonra üzüldü çağırdı tekrar kızı yanına ilk defa o gün kızın gözlerine baktı ve kalakaldı gözlerinde… İşleri bitince biraz sohbet ettiler kızın konuşması yüzü, hareketleri öyle tatlıydı ki… Ilık bir şeyler aktı delikanlının içine garip bir şey delikanlı aşkı; fedakarlık, zaman, tanımayla olur sanıyordu bu zamana kadar hepte öyle olmuştu ama bu bambaşka bir şeydi kalbi kendi sözlerinizi inkar ediyordu… Kız öyle masum, öyle tatlıydı ki kısa zaman da delikanlının yüreğine girdi. Delikanlının içine kızın gözleri işlemişti artık onu görmeden yapamıyordu, çeşitli bahanelerle yanına gidiyor onu görmek için fırsatlar yaratıyordu. Kız ise çekingendi çok konuşmuyordu, delikanlıya herkese davrandığı gibi davranıyordu. Bir süre delikanlı bir işaret bekledi, beklediği işaretin gelmesini “Seni bu hayatta kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum” demeyi çok istedi ama gelmedi o işaret, hiçbir şey diyemedi. Bir süre sonra sevgisinin karşılıksız olduğunu düşünmeye başladı, belki kız için sıradan biriydi… Düşünceler beynini kemiriyor, artık hayal bile kuramıyordu. Birkaç gün yanına gitmedi görmezsem unuturum belki dedi ama olmadı üç gün dayanabildi dördüncü gün yine yanındaydı. Onun yanındayken rüyada gibiydi o an ölse yüzündeki mutluluk sonsuza kadar sürecek…
Delikanlı eksikti artık, içindekiler onu yiyip bitirmeye başlamıştı bir gün “ne olursa olsun” dedi ama konuşmaya cesaret edemiyordu en iyisi içindekileri bir mektupla anlatmaktı, o gece oturdu sevdiğine içindekileri döktü:
Merhaba Canım;
Aşk defterini kapamış, buraya kadarmış dediğim an sen girdin hayatıma… Başta önemsemedim, “herkes gibi biri” dedim kendi kendime; ama kalbe söz geçirmek ne mümkün ben “herkes gibi” dedikçe kalbim “özel” diyordu. Olmaz olamaz deyip senden uzaklaşmak istedikçe daha da yaklaştım sana. Bu sabah yine kendime söz vererek çıktım evden dedim ki “en çok beş dakika gidip konuşacaksın, başka yanına gitmek yok” gene olmadı canım yine tüm gün yanındaydım artık bir saat bile seni görmeden dayanamıyorum. Şimdi yine evdeyim yine seninle doluyum, artık bir dakikam seni düşünmeden geçmiyor. Seninle daha önce konuşmak istedim doyasıya “Seni Seviyorum” demek ama “beni yanlış anlar” dedim “her kıza böyle mi davranıyor “diye düşünür, sabret… Ama artık dayanamıyorum canım kimse böyle aniden girmedi kalbime ve ben kimseyi böyle sevmedim. Zamanında gezdim, tozdum hatta bazen severim ümidiyle, uzattım bir gün aşık olursun belki dedim ama olmadı…Sen herkes den, her şeyden farklısın canım. Dışarıya çıkıp avaz avaz “seni seviyorum” deyip dağa, taşa, her yere senin adını yazmak istiyorum. Hayatta gerçekten ilk defa bu kadar içten söylüyorum bu iki kelimeyi… Güzel yüzün, konuşman, altın kalbinle öyle bir içime girdin ki anlatamam… Bilmiyorum bana karşı ne hissediyorsun; belki arkadaş belki abi belki de… Ne hissedersen hisset, ne dersen ne, ne yaparsan yap hep kalbimde olacaksın. Belki hayır, bir daha seni görmek istemiyorum diyeceksin şuna emin ol ki canım nasıl istersen öyle olacak mutsuzluk veren sevgi, sevgi değildir zaten yani görmek istemiyorsan görmeyeceksin, konuşmak istemiyorsan sesimi duymayacaksın. Her şeyine “evet “ama yüreğime karışma! bil ki canım sevgim hep içimde olacak seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim seni sevdim, seviyorum hepte seveceğim…
Devam edecek…
(İki Bölüm)

18 Aralık 2010

Tatil Günleri-Son

Sabah Faruk’un kollarında uyandı, beraber kahvaltı ettiler ikisi de çok mutluydu. Tam ayrılacakları sırada Neslihan aklını kurcalayan soruyu sordu:
”Kardeşim ne olacak bundan sonra?”
Faruk bu soruya hazırlıklıydı “Kardeşin beni çok seviyor biliyorsun, üzülmemesi için bir süre daha bu ilişkiyi sürdürmek zorundayım yavaş yavaş soğutacağım kendimden, bir gün ayrılmayı kendi isteyecek”
İki ay sonra…
Nergis geçen zamanda soğumayı bırak daha çok bağlanmıştı Faruk’a. Artık Faruk’un Cumartesileri Nergis’e Pazarları da Neslihan’a aitti. Neslihan’da farkındaydı her şeyin ama Faruk’a öyle bağlanmıştı ki artık hiçbir şey düşünmüyordu, onun için önemli olan andı ve onun Faruk ile geçirdiği her an harikaydı.
Üç ay sonra…
Faruk, Neslihan ve Nergis ile yaşanacak her şeyi yaşamıştı ama yine olmamış, sevememişti. İkisiyle de vakit geçirmek başta çok güzel geliyordu ama artık ruhu sıkılıyordu o artık aşık olmak, aşık olduğu kızla hayatı paylaşmak istiyordu…
Dört ay sonra…
Nergis ve Neslihan, Faruk ismini söylemek adeta yasaktı evde iki kardeş her şeyin farkında da olsa birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı. Birbirlerinden utanır olmuşlardı, her ikisi de farklı zamanlarda Faruk’tan ayrılmak istemişler ama başaramamışlardı büyü gibiydi, uzaklaşmak istedikçe yaklaşıyorlardı.
Beş ay sonra…
Faruk’a Nergis ve Neslihan ile buluşmak artık görev gibi geliyordu hiçbir tat almıyordu artık, aslında hayattan hiçbir tat almıyordu. Ruhu sıkılıyor bazen gece yarısı evden çıkıp yağmurda sırılsıklam ıslanıyor bazen de buz gibi havada incecik bir montla evden çıkıyor soğuğu iliklerinde hissediyordu ne yaparsa yapsın boştu içindeki ateşi söndürememişti. İçi yanıyor ama neden olduğunu bilmiyordu bazen patlayacak gibi oluyor sabaha kadar uyumuyordu.
Altı ay sonra…
Nergis ile Neslihan son zamanlarda Faruk’taki değişimin farkındaydı yavaş yavaş ayrılığa hazırlıyorlardı kendilerini… Son zamanlarda iki kardeş birbirlerine iyice yakınlaşmış artık evde Faruk’u konuşmaya başlamışlardı.
Yedi ay sonra…
Günlerden cumartesiydi, Nergis’in günü.Buluşup bir kafeye oturdular bir süre sohbet ettikten sonra Faruk “Olmuyor ne ben mutluyum ne de bu halimle seni mutlu edebilirim bundan sonra” derken Nergis Faruk’un dudağına bir öpücük kondurdu “Gerisini duymak istemiyorum, yaşadığımız her şey harikaydı seni her hatırladığım da yüzümde bir tebessüm olacak elveda sevgilim” dedi. Faruk eve gittiğinde Neslihan’ın son mesajını okudu “Seni sevdim, tek bir an pişman olmadan ömür boyu mutlu ol canım”
Dokuz ay sonra…
Faruk iki aydır yalnızdı Emre ve Soner çeşitli denemelerde bulunmuş Faruk’u yalnızlıktan kurtarmaya çalışmış ama başaramamışlardı, Faruk hayatına kimseyi sokmamakta kararlıydı “Bundan sonra hayatıma girecek son olacak ölene kadarda ondan başkası olmayacak” diyordu Faruk.
On bir ay sonra…
Faruk’un çalıştığı işyerine yeni bir kız başladı Gülçin müdür işe alıştırma işini Faruk’a verdi. Faruk önce şirkette çalışanlarla tanıştırdı sonra yapacağı işleri gösterdi. Yaklaşık iki hafta boyunca devamlı beraber çalıştılar, birbirlerine bu sürede o kadar ısınmışlardaki sanki iki hafta değil iki yıl geçmişti. İki hafta sonunda Faruk “artık senin kendi kanatlarınla uçma vaktin geldi” dedi. “Ama ben daha kendimi hazır hissetmiyorum” dedi Gülçin “iyi o zaman son bir hafta daha” dedi Faruk. Gülçin’in her haliyle Faruk’tan hoşlandığı belliydi.
On iki ay sonra…
Faruk ile Gülçin artık ayrılmaz ikili olmuştu işyerinde hep beraberdiler. Aralarında bir şey vardı ismini koyamadıkları…
On dört ay sonra…
Faruk Gülçin’e iş çıkışı bir şeyler yemeyi önerdi. Güzel bir kafeye gittiler.
Faruk:” Ne zamandır sana içimdekileri anlatmak istiyorum ama arkadaşlığımızın bozulmasından korkuyorum.”
Gülçin : “Seninle arkadaşlığımızı hiçbir şey bozamaz biliyorsun.
Faruk : “Seni ilk gördüğümden beri içime bir mutluluk doldu. .Devamlı seni görmek istiyor seni özlüyorum. Nasıl anlatayım bilmiyorum seni görünce heyecanlanıyorum, seni tanıdıktan sonra hayattan zevk almaya başladım, hayallere sürükledin beni… Çapkın erkekler “Hiç böyle olmamıştım” diye başlar ya, ben gerçekten hiç böyle olmamıştım kaç aydır bu duyguyu adlandırmaya çalışıyorum önce hoşlanma dedim, sonra sevgi, dün gece emin oldum ki bu duygunun adı aşkmış, seni seviyorum canım.
Gülçin : Bende sana karşı boş değilim, söylediklerin bir çapkının değil de bir aşığın içinden gelen sözler belli ki…Bu söylediklerini tanıştığımız gibi söyleseydin sana inanmazdım ve belki arkadaşlığımız bile bozulurdu ama sen ölçtün biçtin benimde senden hoşlandığımı bildiğin halde bu kadar bekledin… Bende seni seviyorum canım hem de hiç kimseyi sevmediğim kadar çok…
On dokuz ay sonra…
Gülçin şirketteki odasına geldiğinde her yerin güllerle kaplandığını gördü. Her yer kırmızı, mis gibi gül kokusu hayatta gördüğü en güzel manzara… Odasının tam ortasına da kocaman bir koli bırakılmıştı üstünde kocaman “Benimle evlenir misin, kabul ediyorsan lütfen kutuyu aç” yazan “delisin” dedi kendi kendine. Koliyi açtı, içinde diz çökmüş elinde bir yüzlükle Faruk bekliyordu…

15 Aralık 2010

Tatil Günleri-4

“Bundan sonra ne olacak peki diye sordu Faruk” Emre’den hiç ummadığı bir cevap geldi.
“Benim işin olmayacağı belli oldu, sen ikisini beraber idare edeceksin!
Faruk şaşırmıştı:
Ağzından sadece “bilmiyorum” kelimesi çıkabildi.
Sonra kendini toparlayarak:
“İçinde bu kıza karşı gerçekten hiçbir şey yok mu? diye sordu.
Emre: “İtiraf ediyorum onu ilk gördüğümde heyecanlandım, tam aradığım kız dedim. Heyecanla yanına gittim kabul etmeyince de çok üzüldüm fark etmişinizdir zaten. Sonra senin sürpriz yapıp Neslihan’ın numarasını vermen beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Bütün hafta bugünün hayaliyle geçti bu gün ise tam bir hayal kırıklığı… Soğudum, her şeyi ile bana öyle zıt geldi ki anlatamam. Buluşmamızın ilk saatinden sonra gün bitse de bir an önce evime gitsem diye düşündüm, inan bana ona karşı içimde en küçük bir şey yok. Beni boş ver sen Neslihan gerçekten senden hoşlanmışa benziyor bu yapacağımızdan kimse zarar görmeyecek herkes sonuçta istediğine kavuşacak, mutlu olacak onun için düşünme…”
Faruk düşündü kararsızdı güzel bir gün geçirmişti aslında ama hayatının kadını Nergis değildi biliyordu, evet onunla gezmek sohbet etmek güzeldi ama hayatı paylaşmak…
“Peki dedi ama nasıl olacak.” “Ben ayarlayacağım” dedi Emre, “merak etme” hemen Neslihan’ı aradı Neslihan arkadaşına uğramıştı, kardeşi yoktu yanında. Arayıp da bulunamayacak bir fırsat… bir iki dakika sohbet ettikten sonra birbirlerine “iyi geceler” dileyerek telefonu kapattılar. Emre telefonu kapattıktan sonra Faruk’a dönerek “bugün şanslı günün kardeşim, Neslihan yalnız onu ara ve iltifat et” dedi. Faruk Neslihan’ı aradı, önce havadan sudan, sonra:

Faruk: “Siz iki kardeş ne kadar farklısınız.”
Neslihan: “Nasıl yani?”
Faruk: “Birbirinize hiç benzemiyorsunuz, kardeşinde sende çok güzelsiniz ama sende değişik bir hava var, değişik bir çekicilik.”
Neslihan: “Teşekkür ederim, sende de değişik bir şey var adını koyamadığım karşındakini etkiliyorsun.”
Faruk: “Teşekkür ederim, keşke başka bir yerde başka bir zamanda karşılaşsaydık…”
Neslihan: Neden?
Faruk: Yaa…
Neslihan: “Başladığın cümleyi tamamla lütfen”
Faruk: “Bunları hiç konuşmasak…”
Neslihan: “Ben duymak istiyorum ne olursa olsun aramızda kalacağınız biliyorsun.”
Faruk: “Nasıl anlatsam bilmiyorum, yasak bazen çeker ya… yok ya anlatamayacağım.”
Neslihan: “Lütfen tamamlar mısın cümleni, sende rahatla bende”
Faruk: “Belki kızacaksın, belki benden nefret edeceksin ama… Ben senden bugün çok etkilendim, geldiğimden beri sadece seni düşünüyorum güzel yüzün, sohbetin o tatlı gülüşün hiç aklımdan gitmiyor, ben kardeşinden değil senden hoşlanıyorum.”
Kısa bir sessizlik…
Neslihan: “Sözlerin beni çok şaşırttı ben hiç böyle bir şey düşünmemiştim, bir şey diyemiyorum bilmiyorum çok şaşırttın beni sonra konuşsak.”
Faruk: “Ben bir daha arayamam seni, hoşça kal.””
Emre: “Harikalar yarattın kardeşim daha ilk konuşmanızda bu kadarını beklemiyordum.
Faruk: “Biraz hızlı oldu galiba, bilmiyorum ikisini de kaybetmiş olabilirim.”
Emre: “Her şey güzel olacak göreceksin.”
Aradan üç gün geçmiş ve Neslihan hiç aramamıştı Faruk ümidini kaybetmeye başlamıştı artık… Faruk geçen sürede Nergis’le iyice yakınlaşmış, hatta bir gün Nergis sürpriz yaprak iş çıkışı Faruk’un yanına gelmiş güzel bir gece geçirmişlerdi. Faruk bir sabah telefon sesiyle uyandı, arayan Neslihan’dı.
Faruk: “Selam nasılsın?”
Neslihan: “İyiyim sen?”
Faruk: “İdare ediyoruz, neler yaptın görüşmeyeli?”
Neslihan: “Bu beş gün boyunca çok düşündüm Faruk, kendimle hesaplaştım, kendime yakıştıramadım önce böyle bir şeyi sildim numaranı sonra dayanamadım dün gece kardeşim uyuyunca gizlice aldım numaranı. Ne kadar yanlışta olsa, içinde kardeşimde olsa… Bu zamana kadar hep başkalarını düşündüm artık kendimi düşüneceğim, senden gerçekten çok etkilendim ilk görüşte aşka inanır mısın bilmiyorum ama ben seni ilk gördüğüm günden beri seviyorum.”
Faruk: “Söylediklerin beni ne kadar mutlu etti bilemezsin canım, şu an yanında olmayı ve sana sımsıkı sarılıp hiç bırakmamayı o kadar isterdim ki anlatamam… Aklında en küçük bir şüphe olmasın, ne yaşarsak yaşayalım sadece biz bileceğiz.”
Neslihan: “Sana güveniyorum hayatım.”
Faruk: “Bende sana canım.”
O pazar buluştular el ele yürüdüler, doyasıya öptüler birbirlerini akşamda Neslihan Faruk’ta kaldı.
Emre’nin dediği gibiydi her şey her iki tarafta mutluydu kaybeden yoktu bu ilişkide…
Bu arada Nergis Faruk’a iyice kaptırmıştı, kendini ilk günler duyduğu heyecan aşka dönüşmüş bir dakikası Faruk’u düşünmeden geçmez olmuştu. Faruk Nergis’in hayatında sevdiği ikinci erkekti. İlk aşkını 15 günlük Bodrum tatilinin başında tanımış 15 gün boyunca ondan ayrılmamıştı. Ama delikanlı için Nergis yaz aşkıydı yaz bitince aşkı da bitmiş bir daha Nergis’i hiç aramamıştı. O günden sonra Nergis aşktan korkar olmuş erkeklere hep şüphe ile bakar olmuştu ta ki Faruk’a kadar… O güvendiği, sevdiği, her şeyimsin dediği ikinci erkekti.
Neslihan Nergis’ten iki yaş büyüktü çok şeyler yaşamıştı: aşkı, sevgiyi, ihaneti…
Aşka dair her şeyi yaşadım derdi dostlar arasında ama aşkA dair her şeyi yaşamak mümkün değildi… Neslihan Faruk’u ilk gördüğü anda hoşlanmıştı ama Emre gelip ona arkadaşlık teklifi yapmış o da Emre’yi kabul etmemişti. Bir süre sonra kardeşi Faruk ile konuşmaya başlayınca beni yalnız bırakma demiş oda mecbur Emre’nin teklifini kabul etmek zorunda kalmıştı ama ilk buluşmalarında Faruk’tan alamamıştı gözünü. Ne kadar Faruk’tan hoşlansa da o kardeşinin sevgilisiydi, onun elinden almayı düşünemezdi hiçbir zaman ta ki Faruk arayıp ben senden hoşlanıyorum diyene kadar. Çok düşündü kendiyle savaştı ama sonunda yenik düştü…
Sabah Faruk’un kollarında uyandı, beraber kahvaltı ettiler ikisi de çok mutluydu. Tam ayrılacakları sırada Neslihan aklını kurcalayan soruyu sordu:
”Kardeşim ne olacak bundan sonra?”
…(Devam Edecek)

12 Aralık 2010

Tatil Günleri-3

Geçen seferin aksine otobüsle değil de Emre’nin arabası ile Belgrat’a gitmeye karar verdiler Mecidiyeköy’den kızları alıp hep beraber Belgrat’a gideceklerdi, ama evdeki hesap çarşıya uymadı cumartesi akşamı Emre’nin takası yine arıza yaptı... Pazar sabahı erkenden yola çıktılar, buluşacakları saatten yarım saat önce Mecidiyeköy’e vardılar. Kızlarda yola erken çıkmıştı Faruk ve Emre den beş dakika sonra onlarda oradaydı. Hep beraber otobüse binip Belgrat’a vardılar. Kızlar akşamdan börek ve kek yapmışlardı. Vardıktan kısa bir zaman sonra ilk buldukları masaya oturup yemeklerini yediler. Belgrat’a gidenler bilirler güzel bir yürüyüş yolu vardır gölün etrafında dönüp uzun bir yürüyüşten sonra başladığın yere dönersin. İşte o yolun başına geldiklerinde Faruk “ters taraflara giderim sonra ortada bir yerde buluşuruz” teklifini yaptı, herkes kabul etti. Ters yönde yürümeye başladılar. Faruk ile Nergis bir süre yürüdükten sonra yorularak bir ağacın altına oturdu. Konuşacak çok şey vardı ama ikisi de konuşmak istemiyorlardı sessizce kuş seslerini dinleyip temiz havayı içlerine çektiler. Sonra ansızın elleri kenetlendi, Faruk Nergis’in yanağına masumca bir öpücük kondurdu. İkinci buluşmalarıydı ama birbirlerini senelerdir tanıyor gibiydiler. Aslında Nergis böyle ilişkilere karşıydı “aşk zamanla oluşur, aşk gelmeden el ele tutuşulması bile yanlış” derdi. Ama şimdi tüm söylediklerinin tersini yapıyordu aşk hiç ummadığı anda hiç ummadığı bir hızda girmişti hayatına. İlk günden Faruk’un onun elini tutması, onu öpmesi rahatsız etmeyi bırak çok hoşuna gitmişti. O da Faruk’un yanağından öptü. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar.
Nergis: “Belki inanmayacaksın belki yanlış anlayacak ilk günden mi diyeceksin ama Seni çok Seviyorum canım”
Faruk: “Bizi bizden başkası anlayamaz canım, bende seni çok seviyorum”
O an hiç bitmesin istediler, dünya o an son bulsa ikisi de mutlu ölürlerdi ve o mutluluk sonsuza dek yüzlerinde kalırdı.
Diğer tarafta da Emre ile Neslihan bol bol sohbet etmişler, Emre’de Neslihan’ın elini tutmuştu. Emre çok mutluydu ama Neslihan’ın onun kadar mutlu olmadığını hissediyordu. Biraz yürüdükten sonra Faruk ve Nergis ile karşılaştılar bir süre oturup sohbet ettiler daha sonra başlangıç noktasında buluşmak üzere tekrar ters yönlere hareket ettiler. Başladıkları noktaya ilk Emre ile Neslihan vardı oturup Faruk ile Nergis’i beklemeye başladılar. Aradan bir saat geçti tam merak etmeye başlamışlardı ki Faruk ile Nergis geldi. Gün hızla geçmiş, akşam olmuş dönme vakti gelmişti. Dönüşte Faruk çok neşeliydi durmadan espriler yapıyor, gülüyordu. Emre’de ise arkadaşının tersine durgunluk vardı. Faruk başta önemsemediği bir şey dönüşte iyice dikkatini çekti. Neslihan Emre’den çok Faruk’a bakıyor ona yakın olmaya çalışıyordu. Faruk bunu ilk Mecidiköy’de fark etmiş önemsememiş ama bu tüm gün boyunca tekrarlayınca rahatsız olmuştu, orada sevgilisi Emre dururken her şeyi ona bakarak anlatması arada kaçamak bakışlar atması onu gerçekten rahatsız etmişti. Gün bitmiş ayrılma vakti gelmişti birbirlerine sımsıkı sarılıp ayrıldılar.
Emre ile Faruk kızlar tekrar Belgrat’a gitmek istediklerinde kendi kendilerine neden diye sormuşlardı, neden Belgrat? Günün sonunda anladılar ki kızların içindeki çocuk ölmemişti, o çocuk temiz havayı orman da koşmayı, özgürlüğü seviyordu.
Faruk “bu akşam bende kalıyorsun itiraz istemem” dedi. Emre’de arkadaşıyla konuşmak istiyordu kabul etti. Eve gidip bir şeyler atıştırdıktan sonra sohbet etmeye başladılar. Neslihan’ın hareketlerini Emre’de fark etmişti. Faruk’un hiç ummadığı bir anda “kardeşim bu kızların ikisi de sana hayran Neslihan’ın sana bakışlarını gördün değil mi?” dedi. “Evet gördüm” dedi Faruk “ama bir anlam veremedim doğrusu, sizin gününüz iyi geçmedi galiba” dedi. “Yok dedi Emre ısınamadık birbirimize, ilk günkü heyecanımız yoktu ikimizde de yakınlaşmak istedik aslında ama nasıl anlatayım ruhlarımız kabul etmedi”. “Bundan sonra ne olacak peki diye sordu Faruk” Emre’den hiç ummadığı bir cevap geldi.
“Benim işin olmayacağı belli oldu, sen ikisini beraber idare edeceksin!

07 Aralık 2010

Tatil Günleri-2

Emre “daha fazla uzasın istemiyorum, bana şans dileyin” diyerek Faruk ile Soner’in yanından ayrılıp kızlara doğru yöneldi…
Emre kızlara yetişmeden ikisi ayrılarak lavaboya yöneldi, Emre şanslıydı konuşacağı kız tek kalmıştı. Kızın yanına gitti:
“Merhaba, böyle şeyler adetim değildir aslında ama güzelliğinizle büyüledi beni sizinle konuşmak istedim. Tanışmamız, arkadaşlarınızla beraber bir şeyler içmemiz mümkün mü?”
Kız duraksadı önce sonra “arkadaşlarımla konuşayım onlarda isterse olabilir” dedi. Emre kızın arkadaşları ile rahatça konuşabilmesi için Faruk ve Soner’in yanına döndü onlarda merakla bekliyorlardı anlattı konuştuklarını. Bir iki dakika sonra kızın arkadaşları gelmişti. Kızlar bir süre konuştular sonra üçü beraber kızların yanına gitti Emre’nin konuştuğu kız “arkadaşlarım istemiyor kusura bakmayın” dedi. Diğerleri konuşurken Faruk kendi baktığı kızla birkaç kelime etmiş ve Emre’ninki “hayır” diyene kadar kıza telefon numarasının yazdığı bir kağıdı vermişti. Emre bozulmuştu “ama çok bakıyordu neden hayır dedi ki, arkadaşlarımı etkiledi acaba” diye kendi kendine konuşup durumu anlamaya çalışıyordu. Çapkındılar, belki ama bir kız hayır derse onu bir daha asla rahatsız etmezlerdi. Emre Arkadaşlarına dönerek “Onu bir daha göremeyecek olmak üzücü” dedi. Faruk güldü “hayat belki yine karşılaşırsınız” dedi. O gün Faruk numarasını verdiğini anlatmadı çünkü kız aramayabilirdi Emre’yi boşuna umutlandırmak istemedi. Emre’nin moral bozukluğu hepsini etkiledi içlerinden bir şey yapmak gelmiyordu bir iki saat gezdikten sonra evlerine döndüler.
Faruk eve gitti ılık bir duş aldı, televizyon izledi birçok işini yaptı ama kulağı çalar umuduyla hep telefondaydı. Aslında kızdan elektrik almamıştı, aramasını istemesinin tek nedeni Emre’yi mutlu etmekti. Faruk, Emre ve Soner eski arkadaştı. Emre Faruk’un çocukluk arkadaşıydı tanışalı on beş sene geçmişti acısıyla tatlısıyla… Soner ise oturdukları mahalleye sonradan taşınmıştı başta Faruk ve Emre’ye soğuk gelmişti, zengindi istediği her şeyi yapıyordu ailesi, belki kıskanmışlardı onu. İlk başta aralarına almak istemediler ama sonra onun içindeki güzelliği görüp çok sıkı üç arkadaş oldular hatta arkadaştan öte kardeş… Faruk Emre ve Soner ile başından geçenleri düşünürken saat 23:30 olmuştu umudunu kaybetmişti “aramayacak, yatayım” yattı tam dalmak üzereyken mesaj sesiyle irkildi, telefonunu eline aldı, oydu mesajlaşmaya başladılar.
-Selam, nasılsın nasıl geçti Belgrat’taki gününüz.
-Kötü, Emre çok üzüldü bende tam ümidimi kaybetmiştim ki mesaj attın şimdi çok iyiyim teşekkür ederim.
-Bugün için kusura bakma aslında ablamla biz sizinle tanışmak istedik ama arkadaşımız nişanlıydı “tanıdık biri görür yanlış anlar” dediği için bizde kabul edemedik.
-Ablan mı hangisi?
-Arkadaşının konuştuğu.
-Hmm, bu arada ben Faruk, ablanla konuşan da Emre.
-Memnun oldum bende Nergis ablamın ismi de Neslihan.
-Bende çok memnun oldum beni bu gece ne kadar mutlu ettin anlatamam.
Faruk aramak istedi ama kızın kalabalık bir ailesi vardı… Gece ikiye kadar mesajlaştılar. Faruk sabah erkenden kalktı hızla tıraş oldu arkadaşına müjdeyi vermek için can atıyordu. Emre ile aynı işyerinde çalışıyorlardı. Emre’nin arabası olduğundan her gün Faruk’u alıyor beraber işe gidiyorlardı. Sonunda kapı çaldı gelen Emre’ydi, kötü bir gece geçirmişti konuşmak bile istemiyordu. Faruk’a “Günaydın” dedi isteksizce. Faruk “Günaydın Bacanak” dedi. Emre şaka kaldıracak halde değildi “soran gözlerle Faruk’a baktı. Faruk tüm olanları bir çırpıda anlattı. Emre bir anda canlandı iki saat uyuyan solgun adam gitmiş yerine neşeli hayat dolu bir Emre gelmişti. En son Faruk’un bu Pazar buluşuyoruz cümlesiyle iyice neşelendi. “Sen arkadaşların kralısın bana bunu yaptın ya ne istersen iste benden” dedi. Faruk takıldı arkadaşına “Pazar günü hesaplar senden” Beraber güldüler o hafta ikisi de kızlarla sık sık konuşup, mesajlaştılar hafta hızla geçti hafta sonu gelmişti. Cumartesi gecesi ilk tanıştıkları yer Belgrat Ormanlarına gitmeye karar verdiler. O gece Emre Faruk’ta kaldı, gecenin geç vaktine kadar sohbet ettiler. Sabah kalktılar güzel bir kahvaltıdan sonra en güzel kıyafetlerini giyerek buluşacakları Mecidiyeköy’e gittiler…
(Devam Edecek)

02 Aralık 2010

Tatil Günleri

Tatil Günleri…
Hangimiz sevmeyiz ki tatil günlerini…
Tatil günleri Faruk’un da en sevdiği günlerdi…
Faruk’a arkadaşları aşk adamı derdi, bu adı romantikliğinden değil de sayısız kızla çıkmasından almıştı.
Faruk birçok kızla çıkmış sayısız denemeler yapmış ama hiçbir kızı sevememişti. Her şeyi denemişti aşık olmak umudu ile, bazen 2-3 kızla aynı anda çıkmayı bile, ama olmamıştı işte… Aslında her zaman sevmeye hazır bir kalbi vardı, kolay beğenir, çabuk hoşlanır hoşlandığı kızla da iletişim kurmakta zorlanmazdı. Zor olan bundan sonrasıydı onun için ne kadar süre beraber olursa olsun duyguları hoşlanmadan öte gitmezdi. Aşık olamadığından mı yoksa damarlarındaki çapkın kandan mı bilinmez aldatmak onun için basit bir olaydı. Yeter ki hoşlanacağı biri karşısına çıksın o an hiçbir şey düşünmezdi. Evlilik ona hep uzak gelmişti, son yaşadığı olayda sonra ise evliliği tamamen aklından sildi. 8 ay çıktı onunla… Onun için rekor sayılırdı, bu süre sonunda bir şeyler hissetmeye başlamıştı, ama yine rahat duramamış başka bir kızla da aynı anda çıkmaya başlamıştı. Bir süre böyle devam etti. Ama bu sefer vicdanı rahat değildi önceden hissetmediği duygular vardı içinde… En sonunda vicdanı boğmaya başladı, bir gece kendi kendine “artık tek bir kıza bağımlı kalmalıyım çoluk çocuğa karışıp yeni bir hayata başlamalıyım” dedi. Ertesi gün hayatındaki diğer kızı çıkartıp 8 aydır beraber olduğu kıza evlenme teklif etmeye karar verdi. Önce diğeri ile buluşacak onu kırmadan ayrılacak sonra sevdiğine evlenme teklif edecekti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı son seferinde yakalandı. Diğer kız seziyordu aslında arkadaşları da “bu erkekten sana hayır gelmez hovarda” diyorlardı ama o kimseye inanmak istemiyordu, ta ki kendi gözüyle görene kadar… Faruk “bu son buluşmamızdı ben sadece seni seviyor, seni istiyorum” demek istedi ama kız dinlemedi çekip gitti, bir daha da hiç görüşmediler. Faruk 1 ay etkisinden çıkamadı bu olayın ama bir ay sonra her şey eski tas eski hamamdı. “Aşk bu olmamalı” dedi kendi kendine “bir ayda bitmez aşk”
Faruk’un Pazar günü tatil günüydü. Bu gün genelde arkadaşları ile bir araya gelir sohbet eder bazen de kızlara takılırlardı. Üç arkadaştılar: Faruk, Soner ve Emre. Üç arkadaş yine sıcak bir eylül gününde bir araya gelmişlerdi. Soner “bugün bir değişiklik yapalım hiç gitmediğimiz bir yere gidelim” dedi. İstanbul’un Anadolu yakasında oturuyorlardı, ortak kararla Avrupa tarafındaki Belgrat Ormanlarına gitmeye karar verdiler. Sabahın erken saatlerinde yola çıktılar, yol açıktı çabucak Mecidiyeköy’e vardılar. Buradan tek otobüsle Belgrat’a gideceklerdi durakta beklemeye başladılar. Hepsinin keyfi yerindeydi durmadan konuşuyor birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Sohbet ederlerken Emre’nin gözüne karşıdaki üç kız takıldı. Kızların bir tanesi ile sık sık göz göze geliyordu Emre. Üçü çok eski arkadaşlardı konuşmasalar bile birbirlerini anlıyorlardı Emre’nin bakışlarından diğerleri de fark etti kızları. Faruk “bugün tatil günü fazla mesai yapmayalım” diye takıldı Emre’ye. Emre “ yapacaksınız mecbur, herkes bir kız seçsin” dedi, seçtiler.. Kızlar aslında çok güzel değildi. İkisi hafif kilolu esmer bir tanesi de zayıf beyaz tenliydi. Belirgin bir özellikleri yoktu çok güzel değillerdi ama çirkinde denilemezdi. Emre bakıştığı kızı, Soner diğer esmeri, Faruk’ta beyaz tenli kızı almıştı. Bir süre Faruk ile Soner diğer kızlar ile göz göze gelmeye çalıştılar ama nafile, yalnız Emre’nin kız bakıyordu. Soner ile Faruk diğerleri ile bakışmaya çalıştıkça Emre’nin baktığı kızla göz göze geliyorlardı. Sonunda otobüs geldi Faruk “Emre ayrılma vakti geldi, hadi sarıl öp sevdiğini, vedalaş” diye takıldı. Hep beraber gülerek otobüse biniyorlardı ki kızlarında aynı otobüse doğru yöneldiklerini gördüler. Soner “vahşi cazibe bu kadar olur “diye Emre’ye takıldı. Otobüste de Emre ile kız bakışmaya devam ettiler. Faruk otobüste kızların elindeki poşetleri içindeki yiyecekleri fark etti büyük ihtimal aynı yere gidiyorlardı. Düşüncesini arkadaşlarına açtı Emre bunu duyunca daha da neşelendi. Ne kadar şakaya da vursalar da Emre kızdan çok hoşlanmıştı. Emre 21 yaşındaydı, çok yakışıklı sayılmasa da çirkinde sayılmazdı. Yüzündeki en belirgin özelliği mavi gözleriydi yüzünün şekli burnu gözleri birbirleriyle orantılıydı, ancak ergenlik döneminde çıkmaya başlayan sivilcelerinden bu yaşa gelmesine rağmen kurtulamamıştı bir türlü en büyük takıntısı bu sivilcelerdi. Emre arkadaşlarına“indiğimiz gibi gidip kızla konuşacağım” dedi. Bu gibi durumlarda ilk Faruk konuşur sonra diğerleri de kaynaşırdı. İlk iletişimi ilk konuşmayı yapmaktan hep kaçan Emre bu sefer öne atmıştı kendini. Faruk ile Soner şaşırsa da “konuş kız çok bakıyor kesin olur” diye desteklediler arkadaşlarını. Otobüs en sonunda Belgrat’a geldi önce kızlar sonra onlar indi otobüsten. Emre “daha fazla uzasın istemiyorum, bana şans dileyin” diyerek Faruk ile Soner’in yanından ayrılarak kızlara doğru yöneldi…
(Devam Edecek)

13 Ekim 2010

Gerçekler ve Beklentiler…

Gerçekler ve Beklentiler çakışması mucize kadar zor olan iki olgu…
Gerçekler, yaşadıklarımız, gerçeklerle çakışmayan beklentilerimiz ve diğerlerinin bizden bekledikleri…
Üniversite bitirmişsin, meslek sahibi olmuşsun, paranı kazanmaya başlamışın. İlk defa kendi paranla tatile gideceksin ağustos ayındaki tatilini daha ocak ayından düşünmeye başlamışsın, planlar planlarsın belki otelini bile ayarlamışsın, yanında da en sevdiğin arkadaşın olacak... Bekarsınız beklentileriniz var tabiî ki tatile gideceksin Türk turistler, yabancı turistler büyük aşklar, belki daha fazlası… Tatilin toplam on gündür ama sen bu on günü altı ay boyunca düşünür planlarsın. En sonunda vakit gelir otelinize gidersiniz otel güzel ilk intibah: havuz, bar, karşı cins herşey harika… Günler geçtikçe havuz kirli, bardaki içkiler kötü, kadınsanız erkekler, erkekseniz kızlar çirkin olur. Beklentiler gerçekleşmez, yoksa kendimizi mi tanımıyoruz, neden mucize bekliyoruz ki… Oraya siz gittiniz, sizden başkası değil başka ortamlarda neler yapabiliyorsanız orada da onu yapabilirsiniz ne eksik fazla… Açmak gerekirse çapkınsanız karşı cinsle ilişkiniz iyi ise orada başkalarının hayal bile edemeyeceği şeyleri yaşarsınız ama içe kapanık karşı cinse merhaba derken bile zorlanıyorsanız oradan boşuna mucize beklemeyin orada en fazla olacak bir merhabadır. Gerçekler acıdır, ama gerçekleri kendimize itiraf etmekten korkmamız daha da acı verir, büyük beklentiler içine girip üzülmektense kendimizi tanıyıp yapabileceklerimizi bilerek mutlu olabiliriz.
Başkalarının bizden beklentileri…
Başkaları bizden kendi yararlarını düşünerek bir şeyler bekler orada önemli olan ona yararlı olup olamayacağımızdır. Mesela arkadaşınızla iki karşı cinse ilgi duyuyorsunuz ve arkadaşınız içe kapanık konuşamıyor onun oradaki beklentisi sizin konuşmanız onunda bu yolla hoşlandığı ile konuşabilmesidir. Bu beklentiyi gerçekleştirdiğinizde sizden iyisi yoktur, beklentisini karşılamışınızdır harikasınızdır. Ancak tersi olduğunda onunla konuşacağını umuyordumla başlar sonra bunu senden beklemezdimle devam eder. Burada aslında kendine ait gizli beklentisinin gerçekleşmemiş olmasının üzüntüsünü sizden çıkarmaktadır.
Konu ile ilgili sayısız örnek verilip sıkıcı olunabilir ama ben kısa bir özetle bitirmek istiyorum. Önce kendimizi tanıyacağız, sonra hayatta gerçekleşebilecek beklentiler içine gireceğiz, en son olarak da başkalarının bizden beklentileri altında aslında kendilerinin var olduğunu bilip ve önce ben deyip kendi mutlu olacağımız yolu seçeceğiz.

29 Eylül 2010

Yazı Tarihim, Anlattıklarımı Gerçekten Yaşıyor muyum?

Bana çok sık sorulan bir soruya cevap vermek istiyorum. Yazdıklarını yaşıyor musun? ya da yaşadıklarını anlatıyor musun?
Yazdığım yazılarım hepsinde gerçeklik payı var bu yüzde 1 ile yüzde 100 arasında değişiyor, daha fazla açmak gerekirse bazen yaşadıklarımı tüm çıplaklığıyla yazarken bazen de o veya bu sebeple yaşayamadıklarımı “yaşasaydım” diyerek yazıyorum Bazen bir noktadan kocaman bir yazı oluştururken hayal gücümle, bazen de yaşadıklarım kitaplar dolduracak olsa bile anlatamıyorum. Bu noktada şunu da belirtmem gerekir ki yazdıklarım süren devam eden şeyler değil yani bugün yaşayıp yarın anlatmıyorum zamandan sıyrılmış olaylar ve geçmişten geliyor çoğu zaman… Şimdi sakin bir yaşam sürsem de geçmişte doğru ilişkiler yaşadığım gibi yanlış ilişkilerde yaşadım bunları yazılarımla anlatmamın birinci nedeni yazmayı, paylaşmayı sevmem ikinci olarak da hikayelerimde anlattığım kişilerle aynı durumdaki arkadaşlara, yaşadıklarına başka bir gözle bakmasını sağlamak. Ama çoğu zaman kendi beğenim ile siz okuyucuların beğenisi uyuşmuyor. Benim 2-3 gün uğraşarak oluşturduğum ve gerçekten çok içime sinen yazılarım çok az okunuyor ve çok az yorum alıyor(Örnek: Varken Yok Olmak) bazen de hiç düşünmeden televizyondan, yaşadığım anlık bir olay gibi saniyelik şeyler sonucu yazıp en fazla 1 saat ayırdığım yazılarım çok okunuyor. ( Eurovision 2009 Norveç Birinciliği Hakketti mi? 20000 kişi okumuştu).
Yazı tarihime gelince, yazı yazmaya mizah yazılarıyla başladım( Ah şu cep telefonları) ilk yazılar aslında fazla sevilmez yanlışı çoktur ama o yazım benim için hala özel yerini koruyor) Daha sonra Ah şu Otobüsler ve Ah Biz Erkekler gibi mizah yazıları yazsam da bir noktadan sonra bu türün benim türüm olmadığını anladım yazıları yazarken zorlanıyor v zevk almıyordum çünkü. Sonra siyasi yazılar yazmaya başladım: “Başbakan Neden İstanbul’u Kaybetmek İstemez?”, “Bush Amcam Öyle İstedi”,” Kemal KILIÇDAROĞLU Kazanamaz Çünkü” gibi çok yorum alan yazılar yazsam da bu türün beni çok yorduğunu ve okuyanları kırmaya başladığım için bu türden de vazgeçtim. Son olarak aşk konulu yazılar yazmaya başladım. Bu türde zevkle yazmaya devam ediyorum. Aşk konulu yazılarıma gelen yorumlarında nerdeyse tamamı olumlu…. Okuyanlarla bir noktada buluşmak çok güzel. Okumanızı tavsiye edebileceğim yazılarıma gelince:
En sevdiğim üç yazım:
1-Varken Yok Olmak
2-Yarım Kalan Aşklar
3-Bazen Kelimeler Kifayetsiz Kalmaz
Deneme türünde yazılardan hoşlanıyorsanız:
1-Beşinci Boyut
2-Olmayan Camlar
3-Aslanım Toki
Mizahtan hoşlanıyorsanız:
1-Ah Şu Cep Telefonları
2-Ah Şu Otobüsler
3-Ah Biz Erkekler
Müzik ile ilgili yazılar ilginizi çekiyorsa:
1-Tatile Giderken Dinlenecek 10 Şarkı
2- Eurovision 2009: Norveç Birinciliği Hakketti mi?
3- Michael Jackson ve Tarkan
Aşk öyküleri ilgimi çekiyor diyorsanız:
1-Meleğim
2-Ömürden Bir Zerre ki Ömre Bedel
3-Utangaçlık Üzerine Aşk
Burada adı geçen yazılarımın tamamını bana ait olan bu sitede okuyabilirsiniz.

25 Eylül 2010

Karanlıktan Çıkıp, Karanlığa Girmek…

Önce msn ve facebooktaki tüm kızları sonra hayatında görüştüğü tüm kızları sildi.
Aslında ondan başka biri ne hayatında vardı ne de aklında…
Silmesinin tek nedeni cinsiyetleriydi o artık ne ondan başka bir kız ismi duymak istiyor ne de ondan başka bir kızla konuşmak istiyordu, varsa yoksa o sadece o…
Hayata yeniden başlamış, her şey tozpembe bir renk almıştı. Onunla geçirdiği her saniye rüyalarından bile öteydi.
Bir gün rüya kabusa döndü ve hiç ummadığı bir anda çekip gitti, sebepsiz.
O günden sonra hiçbir şey eskisi olmadı inandığı tüm değerleri kaybetti, yarını düşünmeden bir yaşam başlamıştı onun için.
Artık anı yaşıyordu yarın felaket bile getirecek olsa…
Delikanlı bir gün arkadaşı ile beraber yeni açılan bir parka gitti, ağaçlar kuş sesleri iyi gelmişti. Banka oturdular arkadaşı ile sohbet etmeye başladı. Bir anda ilerden gelen iki kız dikkatini çekti. Kızın birinin o kadar güzel gözleri vardı ki, masmavi. Kızla bir an göz göze geldiler delikanlı rahatsızlık veriyorum endişesiyle utandı, kızda kafasını çevirmek istedi ama… Kızlar geçip gitti delikanlı yerinde duramıyordu, hiç yapmadığı bir şey yaptı arkadaşına “kalk gidiyoruz “dedi. Arkadaşı nereye diyemeden çekip kaldırdı, kızların arkasından yetiştiler.“Aslında böyle şeyleri hiç sevmem, beni yanlış anlamanızı da istemem ama gözleriniz o kadar güzel ki sizinle konuşmaya zorladı beni” diyerek söze başladı. Adını söyleyip arkadaş olmak istediğini söyledi en son. Kız ilk başta şaşırdı, hayır demek istedi ama delikanlının öyle masum öyle tatlı bir yüzü vardı ki diyemedi adını söyledi oda, bir banka oturup sohbet etmeye başladılar önce sonra birbirlerine telefonlarını vererek ayrıldılar. Delikanlı eve gitti mutluydu bir şey hissetmiyordu belki içi aşkla filan dolmamıştı ama garip bir mutluluk vardı… Gece yatmadan telefon etti kıza konuştular söyleyecek fazla söz yoktu aslında bir amacı da. Ne onu kandırmak maksatlı güzel sözler söyleyip iltifat etti ne de onu kıracak kelimeler kullandı. Ertesi gün buluşmaya karar vererek kapattılar telefonu. Kız konfeksiyon da çalışıyordu aksilik bu ya o hafta hep geceleri çalışacaktı uykuyu da seviyordu ama delikanlı yarın buluşalım mı deyince hayır diyemedi. Kızın adını koyamadığı bir şey vardı içinde hayatına birkaç kişi girmişti ama hep belli bir arkadaşlık süresinden sonra böyle bir anda gelen teklife ilk evetiydi. Buluştular delikanlı rahattı kaybetme korkusu taşımıyordu içinde, giderken planlarda yapmamıştı şöyle olsun böyle olsun diye hayatı akışına bırakmıştı… Güzel bir parka gittiler bir süre dolaştıktan sonra banka oturacaklardı ki kız “ben çimenleri oturmayı daha çok seviyorum” dedi bir ağacın altına oturdular ilk defa orada elini tutup, yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Kızın elini tutunca garip bir rahatlama hissetti aylardır içini acıtan tüm duygular toprağa karışmıştı sanki. Kıza baktı ifadesiz bir yüz ifadesi vardı rahatsız mı olmuştu hoşuna mı gitmişti anlayamadı. “Ben böyle yaşıyorum içimden ne gelirse o an onu yaparak ne eksik ne fazla” dedi. “Ama seni de rahatsız etmek istemem rahatsız olacağın bir şey olursa lütfen söyle” diyerek devam etti. Kız dünya iyisi bir kızdı mertti, dürüsttü, iffetliydi… Kız “Öyle bir şey olursa anlarsın” merak etme dedi. Delikanlının tatili bitiyordu iki günü kalmıştı tekrar çalıştığı şehre dönmek zorundaydı. “Gitmeden yarın son kez buluşalım mı” dedi. Kız delikanlıyla hayır diyemiyordu, bu gece yine çalışacaktı 24 saattir de uyumuyordu ama yine de evet dedi tüm tatlılılığıyla. Ertesi sabah iş çıkışı buluştular ve yakındaki bir sinemaya gittiler. “Ne tür filmlerden hoşlanırsın” dedi delikanlı Kız “Tür önemli değil alt yazı okumayalım Türkçe dublajlı olsun yeterli” dedi. Sadece bir film vardı öyle: “Karate Kid.” Delikanlı bilmem kaçıncısı çekinen ve hep aynı konu ve sonra biten o filmi hiç sevmiyordu ama Türkçe tek film oydu kızı da kırmak istemiyordu. “Bu filmi izleyelim mi” dedi. Kızın tanıdığı erkekler hep bu tür filmlerden hoşlanıyordu delikanlının da hoşlanacağını düşünerek “sen mutlu ol sevdiğim benim için farketmez” dedi içinden. “İzleyelim” dedi. Evet kız artık emindi inanmadığı bir şey başına gelmişti ilk görüşte aşk bu olmalıydı delikanlı gerçekten sevdiği olmuştu. Delikanlıyı bu kısa zamanda çok sevmişti hayatta hiç kimseyi sevmediği kadar… Sinemaya girince şaşırdılar önce salonda sadece 4 kişiydiler. En önde başka bir çift en arkada onlar. Film başladı, bir süre filmi seyrettiler önce elleri birleşti, sonra dudakları. Dışardan onları biri görse çok gülerdi, Karate Kid’i izlerken birbirlerine sımsıkı sarılmış bir çift. Sinemadan sonra bütün gün gezdiler çabucak akşam oldu birbirlerine sımsıkı sarıldılar hiç ayrılmak istemiyorlardı, ama ayrılmak zorundaydılar. Kız o gece sevdiğinin hayali ile uyudu… Delikanlı ise içine girdiği depresyondan çıkmıştı belki aşk değildi ama bir şeyler oluşmaya başlamıştı içinde. Şehrine döndü sık sık aradı kızı uzun uzun sohbet ettiler. Adını söylemek istemese de delikanlıda bir süre sonra aşık olmuştu. Bir gün kızı düşünürken geçmişte yaşadıkları aklına geldi yaşadığı büyük üzüntü… Kızı aradı “denedim olmadı, başka birinden hoşlanıyorum” dedi. Bir süre sessizlikten sonra kız konuşmaya başladı “seni karşılıksız sevdim, senden hiçbir beklentim yoktu, tek isteğim mutlu olmaktı, seni bu kadar severken” derken kendini daha fazla tutamadı hıçkırık sesleri geldi kız ağlıyordu. En son “seni adam sanmıştım” diyerek kapattı.
Delikanlı kızın ne evini sormuştu ne de soyadını onunla tek bağlantısı telefondu ve telefonu da kapattığı gibi sildi. Sonra onunda gözleri doldu, telefonu sildiği an pişman oldu “kimse yok sadece seni seviyorum” demek istedi ama ona ulaşabileceği hiçbir şey yoktu artık. Kız haklıydı adam değildi artık, boşlukta devamlı düşen bir taştı.
Kız delikanlının telefon numarasını hiç silmedi ama öyle gururluydu ki o günden sonra bir kez bile aramadı.

05 Eylül 2010

Yolun Açık Olsun Ey Sevgili!

Bugün içimdeki tüm soruların cevabını buldum,
Huzura kavuştum artık canım.
“Başka bir zamanda başka bir yerde” diyordun ya
“O olmasa olacakmış” diyordum bende kendimi kandırıyormuşum uzun zamandır.
Bugün anladım herşeyi
Kızmıyorum sana, beni kırmak istemiyordun o kocaman yüreğinle
Ama ben yinede “denedik ama olmadı, sevemedimi” tercih ederdim
Seven yürek anlamıyor canım tatlı yalanları,
Bazen direk söylemek gerekiyor her şeyi…
Bugün sevmediğin biriyle bir dakikanın bile ne kadar zor geçtiğini anladım
Ve sana hak verdim.
Seni seviyor olmam her şeyi çözecek sandım,
Ancak karşılıklı sevginin her şeyi çözdüğünü anladım.
Bir gün diyordum dönecek ve hiç ayrılmayacağız,
Onu defalarca öpecek sarılacak ve hiç bırakmayacağım,
Böyle kendimi kandırıyor, mutlu oluyordum.
Bugün böyle bir şeyin hiç olmayacağını anladım.
Bugün son toprağı da attım aşkımın üzerine,
Sen hep orada içimde olacaksın ama kimse görmeyecek, bilmeyecek seni…
Yolun açık olsun bundan sonra ey sevgili
Mutluluk yalanıyla kandırıyorsun şimdilik kendini
Bir gün gerçekten mutlu olacak, çok seveceksin
İnşallah her şey güzel olur da sende o zaman anlamazsın beni.
Biliyorum bir gün hayatına biri girecek
Duyacağım, duymasam da; bana ne kadar uzak olursan; ol hissedeceğim
Belki içim burkulacak,
Sızlayacak tüm bedenim ama mutlu olduğunu bilmek mutlu edecek beni
Ama yinede hüzünlü bir şarkı dinlemekten alamayacağım kendimi:

Yolun açık olsun demek isterdim
Boğazım düğümlü sözlerim kayıp
Bir daha ömrümce kimseyi sevmem
Çünkü bu bedende yüreğim kayıp
Yarım kalan bir hikayeyiz artık seninle
Ayrı yollara yürüyoruz hayat bu
Serseri bir rüzgar gibi estin sen şimdi uzaklara
Ben göğsümde solgun bir gülle yaşarım yıllarca
Yaşamaksa bu
Ayrı akşamlara yatıp
Ayrı sabahlara uyanırız bundan sonra
Hataları aşk sanıp
Başka tenlerde avunuruz boşuna
Ve gizli gizli yaralanırız
Şunu bil ki daima
Ben en güzel yeri hatırana saklarım
Yolun açık olsun ey sevgili
Kendine iyi bak.

01 Eylül 2010

Tatile Giderken Dinlenecek 10 Şarkı…

Bu sene tatile biraz geç çıkabildim, tatile çıkmadan önce telefonuma 10 şarkı yüklemiştim yolda zevkle dinledim. Bu 10 şarkıyı sizinle de paylaşmak istedim, yaz bitse de zevkle dinleyeceğinize inanıyorum… Benim en çok dinlediğim şarkıları soracak olursanız listemdeki ilk 3 şarkı, esen kalın.

1. Toygar Işıklı-Sen Eşittir Ben
2. Tarkan-İşim Olmaz
3. Malt-Neanderthal
4. Duman-Ellerin Ellerime
5. Kutsi-Kiracı
6. Ferhat GÖÇER-Zifiri
7.Tarkan-Adımı Kalbime Yaz
8.Sertap Erener-Rengarenk
9.Özgün-İstiklal
10.Emir-Eline Düştüm

04 Ağustos 2010

Paslı Bir Makasla Budayıp Gittin…

Sana bir daha yazı yazmayacağım dedi delikanlı, ve ayrıldıktan sonra ona ikinci yazısını yazmaya başladı…
Hep derdin ya unutursun diye o kadar çok dedin ki bende inandım sonunda, ayrıldığımızda unuturum dedim kendi kendime…Aradan bir ay geçti içimdeki acı, sana olan özlemim küçüleceğine daha da büyüdü, anladım ki hayatımın en büyük aşkı senmişin. Hiçbir kızı senin kadar ne sevdim bebeğim ne de bir kıza böyle özlem duydum. Aslında sen sevmezsin hayatım aşkım bitanem…. kelimelerini ama ben hayatımda ilk kez bu kelimeleri bu kadar içten söylüyorum. Biliyorum artık hiçbir şey beraber olduğumuz o zamanda ki gibi olmayacak, sana dokunamayacağımı sana sarılamayacağımı o bal dudaklarını bir daha öpemeyeceğim…. bunlar acı veriyor ama bunlar gene olmasa sadece yanında olduğunu bilsem canım desem, aşkım desem her şeyimsin diyebilsem…Olmayacak biliyorum zor günümde yine yanımda olacaksın tabi şüphem yok ama hiçbir zaman benim istediğim gibi olmayacak biliyorum bebişim.
Senden sonra çok düşündüm neden olmadı neden ayrılmak istedi diye vicdan mı, sevgisizlik mi, yaptığım bir yanlış mı… Bilmiyorum cevap bulamadım. Bana hep dürüst oldun biliyorum ama bazen içindekileri söylemedin ya da eksik söyledin keşke giderken gerçekten neden gittiğini söyleseydin böyle boşluğa bırakıp gitmeseydin… Gittin ve ben ne yapacağımı bilemedim önce bir süre ruh gibi gezdim sonra çok düşündüm kendimi teselli etmeye çalıştım “yanlıştı olmaması lazımdı, bir de bıraktı gitti unut onu” dedim ama kalbe söz dinletmek ne mümkün…
Bir rüya gibiydin inci tanem, uyandım ama ben o rüyada kalmak istiyordum hiç uyanmamak, o rüyada kalmak ölmek demekse ona da razıydım… İçinde sen olan ölüm bile güzel gelir bana…
Gittin sen bana gitmek için gelmiştin
Geride yavaş yavaş eriyen
Bir kurşun bıraktın
Bıraktığın şekilden
Çok daha başkasına bürünen
Ve bir daha asla
Eskisi gibi olamayacak bir kurşun
Gerçekten
Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı
Senden sonra gerçekten bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı hiçbir şeye gücüm kalmadı artık mutluluk silindi hayatımdan geriye sadece gözyaşı kaldı.
Bir gün beni nasıl paslı bir makasla
Nasıl derinden
Budayıp gittiğini fark ettim
Yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi
Kesip attıkların
Sensizlikle oluşmuş hastalığıma
Senin bile çare olamayacağını
Benim için
Artık çok gecikildiğini anladım…

20 Temmuz 2010

İçimdekine...

İçimdekileri hep anlatmak istedim sana, ya anlamadın ya da anlamamazlıktan geldin…
Yasaktı, yanlıştı olmaması lazımdı biliyorum ama oldu işte ne gelir elden…
Hani Özgün diyor ya şarkısında “Diğerleri sadece sevebilir ama bense uğrunda ölebilirim” işte öyle sevdim seni…
Anlamıyorsun, belki de hiç anlamayacaksın ve ben o dipsiz kuyuya hep düşeceğim…
Bir gün içimdeki bu büyük sevgi ya gerçekten öldürecek, ya da sonsuz karanlıktan kurtaracaksın beni…

08 Temmuz 2010

Aşk Üzerine Karalamalar-2 (Karşılıksız Aşklar)

Aşk Üzerine Karalamalar “İçinde siz varsınız…”
Yaşarken öldüren karşılıksız aşklar…
Sevip de sevilmemek; yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız…
Bazen severiz ama bir türlü sevdiğimize açılamayız, bazen anlatırız içimizdeki her şeyi ama aşkımız kabul görmez, bazen de başlarız, bir süre devam eder biz daha da bağlanırız ama o bir gün denediğini ama sevemediğini söyler en acısı da budur; el ele gezmişinizdir, öpüşmüşünüzdür belki de tek vücüd olmuşunuzdur ama bir gün “olmuyor” demesi…
Karşılıksız aşklar nasıl olursa olsun acı verir. Bir öykü:
Delikanlı kızdan çok hoşlanmaktadır. Bir gün açılır içindeki her şeyi söyler kızda arkadaşlık teklifini kabul eder “deneyelim bir süre” der. Birkaç kez buluşur gezerler; delikanlının ilk defa kızın elini tutması, ilk öpüşme… Delikanlı sırılsıklam aşık olmuştur artık gözü kızdan başka hiçbir şeyi görmemektedir, o kadar mutludur ki her şey ona rüya gibi gelmektedir. Bir gün kızın “denedim ama olmadı, sevemedim” demesiyle bu rüya biter. Kız: “Arkadaş kalalım ama” der öylede olur bir süre arkadaşça devam eder… Delikanlı arada kızı aramaktadır ancak bir gün duygularına yenik düşer anlatır tekrar sevgisini… Kız kızar bu sefer “bir daha beni arama” der. Delikanlı nerede yanlış yaptığını uzun uzun düşünür zaman geçer ve bir gün mantık sevgisinden küçücük bir boşluk bulur çıkar ortaya, ondan başka herkesin gördüğü gerçekleri görmesini sağlar. Aslında kızın bakışından, öpüşünden, elini tutuşundan bile sevmediği bellidir delikanlı sevgiyi tanıyordur seven kadının nasıl hareket edeceğini de biliyordur ama kızı öyle büyük bir aşkla seviyordur ki beş duyusu çalışmamıştır o zamanlar… Delikanlı aşkı için her şeyi yapmıştır ve onun için yapamayacağı, hayatta vazgeçemeyeceği hiçbir şey yoktur o ise… İçi bir anda huzur dolar, kendi kendine “dönerse gerçekten beni sevdiği için döner, dönmezse zaten hiç sevmemiştir her şey boşmuş iyi ki bitmiş demeliyim.” der. Kız döndü mü dönmedi mi bilinmez… Ama delikanlının huzur bulduğu kesin…
Baştan beri söylediklerimizi özetlemek gerekirse duygular pazardan bir şey alıp satmaya benzemez tabi ki yani gönlümüze sev dedik mi sevmez, unut dedikmide unutamaz. Ama az da olsa mantığımızıda kullanmalıyız. Birisini seviyorsak ve sevgimiz bir şekilde kabul görmediyse karşımızdakine önce düşünmesi için kısa bir süre vermeliyiz seviyorsa varsa içinde bir şeyler sevginin karşısında hiçbir şey duramaz aşar her şeyi ve gelir size ve geldiğinden her şeyi ile sizindir, dönmediyse de hiç sevmemiştir sevse zaten yanınızda olurdu, sevgimi hak etmiyormuş deyip vazgeçmek ve sevginizi hak edecek birini aramanızı tavsiye ederim. Aşkta ama yoktur Seni seviyorum ama… gibi hiçbir cümleyi kabul etmeyin. Aşklarınızın hep karşılıklı olması dileğiyle…

06 Temmuz 2010

Aşk Üzerine Karalamalar - 1 (İlk Aşklar)

Aşk üzerine karalamalar içinde “siz olmanız” dileğiyle…
Aşk her geldiğinde sonsuz mutluluk veren ama bitmeye mahkum, biterken içini acıtan onla da onsuz da olunmayan duyguların en yücesi…
İlk aşklar olumlu ya da olumsuz nasıl biterse bitsin asla unutulmayan, bize yaşatanın hep özel olduğu, aklımıza gelince ah çekip yüzümüzde, tebessüm oluşturan duygu...
Böyle sıkıcı bir girişten sonra, ilk aşkımı anlatarak kendimi affettirebilir miyim?
İlk aşklar çoğu zaman trajı komik olaylar barındırır…
Benim ilk yemeden içmeden kesilip, uyuyamamam, gece gündüz birini düşünüp onun için yanmam sekizinci sınıfta oldu.
Yedinci sınıfı bitirdiğimde oturduğum mahalleden taşındık. Yeni bir eve yeni bir okul… Onu sınıfa girdiğim ilk ders fark ettim en önde, cam kenarında tüm masumluğuyla oturuyordu. Yoklama yapılması ile beraber adını öğrendim: “Muhterem”. İlk günler arada göz göze gelmemiz, benim utancımda hemen kafamı çevirmem…. Muhterem gittikçe içime işledi, bir süre sonra ondan başka hiçbir şeyi gözüm görmüyordu. Derslerden tamamen kopmuş sadece onu seyrediyordum artık oda fark etmişti.. Bir gün; hiç ummadığım bir şey oldu; çıkış kapısında Muhterem beni yanına çağırdı tüm tatlılığıyla… “Neden hep beni izliyor, bana bakıyorsun” diye sordu, Utandım, kızardım “Ben sana değil camdan dışarı bakıyorum” diye ağzımdan saçma sapan bir cümle çıktı. Kız bozuldu tabi ve sene sonuna kadar bir daha hiç konuşmadık. İlk aşkım, ilk aşk acım, ilk olabilecek şeyi bozmam…
Ertesi sene Liseye geçmiştik şans bu ya aynı sınıftaydık yine… Benim duygularım bir gün yine kabardı içimdeki her şeyi bir mektuba yazdım. Arkadaşa verdim arkadaşım benim gibiydi yani mektubu vermeyeceğinden emindim. Ama bir mucize oldu mektubu verdi. Muhterem okuldan arkadaşı ile çıktı bizde peşinden... Bizi fark ettiler tabiki eve değil de sahile yöneldiler, bir banka oturdular bizi bekledikleri aşikardı biz ne yaptık. Önlerinden on kere geçtik, utancımızdan yüzlerine bile bakamadık işin kötü tarafı bu olay bir hafta aynı şekilde böyle sürdü ve biz hiç yanlarına gidemedik. Sonra sıkıldılar tabi yeter artık dediler, bir gün arkadaşı yanımıza geldi “mektup yazıp arkadaşlık teklif etmişiniz, hayır diyor haberiniz olsun…” dedi. O kadar rezillikten sonra ne demesini bekliyorsam neden hayır dedi diye düşünmüştüm o seneler uzun uzun… Sonu hüsranda olsa güzeldi her şey…
Ondan sonra başka kızlarda hep onu aradım…Hayatıma giren kadınlar hep onun gibi olsun istedim: onun gibi güzel, ince, çocuksu, kibar, duygusal, az konuşan ama konuşmasında bile şiir edası olan, kimseye karışmayan sadece kendi işine bakan, olabildiğince kendine barışık, hanfendi… Bir daha öyle birinin hayatıma girmesi zordu olmadı…
İlk aşklar güzeldir içinde sadece saf sevgi vardır, keşke tüm aşklar ilk aşkımız gibi olsa… Ferhat GÖÇER ne güzel söylüyor:
Bak yine uyku yok gözümde
Zifiriyim bir yerlerde
Dur geri döndür beni sende
Ölüm olsan götür beni de…
İçtiğim şaraptı hayalin
Yakar bir cigara biterim
Dumanında yitip giderim
İçime seni çekerim
İçtiğim biraydı hayalin
Yakar bir cigara biterim
Dumanında yitip giderim
İçime seni çekerim of
Sensiz kötüyüm beterim
Çıkmaz sokağın biriyim
Öksüz kaldım yetimim ben…
Sönmüş ateşin külüyüm
Zindan oldum hapisim ben..
İsmin dilimdeki bin keder

28 Haziran 2010

Ömürden Bir Zerre ki Ömre Bedel

Günlerden pazardı, delikanlının en sevdiği gün…
Çok sevdiği bir arkadaşı vardı, her pazar onunla buluşup değişik yerleri gezmeyi severdi. O günde arkadaşının teklifiyle hiç gitmedikler bir semte gittiler, bol bol gezdiler, yorulunca ilk buldukları kafeye girip, çay içip sohbet ederek yorgunluk atıyorlardı Bir süre sonra yanlarındaki masaya iki kız oturdu… İlk başta kızları fark etmediler ama kızın biri o kadar çok konuşuyordu ki sonunda delikanlının gözüne takıldı, delikanlı çok konuşan kızları sevmezdi ama bu kadar ne konuşuyorlar diye merak edip kulak kabarttı biri sevgilisinden ayrılmış diğeri de onu teselli etmeye çalışıyordu. Erkekler dinlerken sohbet etmeyerek sessizleştikleri için kızlarda onları fark etti. Delikanlı ile kız bir an göz göze geldi. Delikanlı, hareketleri veya bakışları ile kızları rahatsız eden erkekleri hep kınamıştı kafasını çevirmek istedi ama kızın öyle güzel gözleri vardı ki öyle kalakaldı, kızda çekememişti gözlerini… Delikanlı ilk görüşte aşka inanmazdı “aşk fedakarlıktır, zaman gerektirir” derdi. Ama bu sefer önceden hiç hissetmediği bir duygu doğmuştu içinde. Delikanlının içi mutlulukla doldu arkadaşı da anlamıştı karşılıklı bir elektiriklenmenin olduğunu, “onlar kalkınca bizde kalkalım konuş dedi” Dedikleri gibide yaptılar… Dışarıda delikanlı gidip gitmemek konusunda bir an tereddüt etti eli ayağı titriyordu kalbi hızla çarpıyordu… Ama gitti konuştular ve delikanlı konuşunca daha da çok etkilendi kızdan sabahleyin aynı kafenin önünde buluşmak üzere sözleşip ayrıldılar. Delikanlı ümitli değildi aslında, “beni başından savmak için yaptı sabah gelmeyecek, beni sabah 09:00 da oraya dikecek belki de uzaktan gülecek arkadaşlarıyla” dedi.
Kızı hiç tanımıyordu…
“Yinede onunla öyle bakışmak, kısada olsa konuşmakta güzeldi” dedi.
Delikanlı sabah erkenden kalktı ümitsizdi ama yinede duşunu aldı, saçlarını taradı kokular süründü ve tam dokuzda buluşacakları kafenin önüne geldi. Beş dakika geçip geçmedi biri arkasından gözlerini kapadı “Bil bakalım ben kimim” delikanlı döndü oydu gelmişti…
“Gelmeyeceğimi düşünüyordun değil mi?” dedi kız.
“Evet öyle sanıyordum beni çok mutlu ettin” dedi delikanlı.
Kız ile delikanlı sohbet etmeye başladılar. Delikanlı dün eleştirdiği çok konuşuyor dediği kızın aslında her kelimesini özenle seçtiğini ve dolu dolu konuştuğunu gördü. İlk defa çok konuşan bir kızdan hoşlanmıştır…
Öğleye doğru karınları acıktı, delikanlı karşılarına çıkan ilk yere girmeyi teklif etti
Kız:“ Hayır dedi orası çok pahalı”
Delikanlı öyle kalakaldı bu devirde böyle bir kız dedi kendi kendine… Oranın pahalı olup olmaması hiç umrunda değildi aslında delikanlının, hayatının hiçbir döneminde paraya önem vermemişti, paradan değerli o kadar çok şey vardı ki ısrar etti girelim dedi ama kızı razı edemedi içi bir garip oldu, duygulandı ona karşı acayip bir yakınlık hissetti bir anda. Bir süre daha yürüdüler kız onu bildiği bir pastaneye götürdü, açlık hisleri bir anda yok olmuştu bir şeyler yemeye çalıştılar… Daha sonra dışarıya çıktılar. Dışarısı soğuktu kar atıştırmaya başlamıştı kız üşüdü, delikanlı ceketini vermeyi teklif etti ama kız kabul etmedi
“ Sen üşürsün o zaman” dedi.
Delikanlı ne yaptıysa giydiremedi ceketini kıza… İlk buluşmalarıydı, kız yanlış anlayabildi ama en sonunda üşümesine dayanamadı elini omzuna atıp sarıldı kıza o an beklemediği bir şey oldu kızda sarıldı delikanlıya, masumca bebek gibi… İkisi de o andan sonra soğuğu hiç hissetmediler akşama kadar hiç ayrılmadı kolları akşamüstü ayrılmadan bir kafeye oturdular el ele tutuştular, doyasıya birbirlerinin gözlerine baktılar, defalarca birbirlerini öpüp, sarıldılar… Kız radyoda ilk çıkan şarkı bizim şarkımız olsun dedi:
Seni gördüm göreli
Şaşırdım, dolaşırım bir başıma
Seni bildim bileli
Kaçırdım şu aklı başımdan
Elleri ellerime
Gözleri gözlerime
Saçları saçlarıma
Karışan bir sen olsan
Gece oldu ayrılma vakti gelmişti vakit nasıl geçti anlamadılar. Her şey o kadar güzeldi ki böyle kalsın istediler, birbirlerinden ne telefon numarası istediler ne adres… Sadece sarıldılar birbirlerine dakikalarca… Kız otobüsüne bindi, koltuğuna oturdu delikanlıya masumca bir öpücük gönderdi tüm tatlılığıyla… İkisi de evlerine gittiler uyudular hemen, birbirlerini rüyalarında görmek umuduyla… Sabah kalktıklarında yaşadıklarının gerçek mi rüya mı olduğunu anlayamadılar… O günden sonra delikanlı birçok kız tanıdı her kızda onun güzelliğini, onun dokunmalarını, onun dudağının tadını aradı ama hiç bulamadı ve bir süre sonra aramaktan da vazgeçti… Kızınsa ilk aşkıydı delikanlı, ilkti ama bir daha böyle bir şey yaşayamayacağını biliyordu ve ömrü boyunca delikanlı ilk ve tek aşkı olarak kaldı.

18 Haziran 2010

Ayrılık Sonrası...

Büyük aşk bitti, ayrıldınız. Terk ettiniz ya da terk edildiniz. Ya anlaşamadınız ya da severek ayrıldınız. Nasıl biterse bitsin bir sızı var kalbinizde ne yapsanız, nereye gitseniz hep sizinle… İçinizdeki sızı bazen esir alıyor ağlıyor ağlıyorsunuz bazen de ağlamamak için zor tutuyorsunuz…Dilinizde hep aynı şarkı:
Sanki gönlüm boş yere yanmış külleri savrulmuş
Bıraktığın acılar öyle böyle değil çifte kavrulmuş…
İster “arkadaş kalacağız” deyip ayrılın ister düşmanca “bir daha asla seni görmek istemiyorum” diyerek… Sonuçta ona duyacağınız kin veya öfke geçici olacak ve sevgi kazanacak yine o acıyı duyacaksınız. Siz aynı şarkıyı dinlemeye devam edin:
Gönül ağlar belki karalar bağlar bundan kime ne
Dengeyi yine kendisi sağlar bakar olana bitene…
Evet gönül ağlasın, karalarda bağlasın ama kimse bilmesin o bile… Acılar paylaşıldıkça azalır derler hiç tavsiye etmem size gereken bir mp3 ve zaman… Ben bunların dışında bir şey denemiştim gençken:
Üniversitedeyim çok hoşlandığım bir kız vardı, devamlı peşindeyim gündüz kantindeyim akşam gittiği cafe de… Kız fark ediyor biliyorum ama ne olumlu olumsuz bir tutum içinde kız birinci sınıf bense üçüncü sınıf ortak arkadaşımızda yok en sonunda konuşmadan vazgeçtim kızdan… Kantinde oturuyoruz arkadaşlarla moralim bozuk o ara etrafıma da bakmıyor, çayımla savaşıyorum…Arkadaş karşıdaki kız sana bakıyor demesiyle kafamı kaldırdım karşımda renkli gözlü incecik dünya güzeli bir kız ilk başta dalga geçiyorlar dedim önemsemedim…Birkaç gün sonra aynı kızı yine arkadaşlar fark etti “bu kızın devamlı gözü sende hoşlandı herhalde” dediler. O gün ilk defa alıcı gözüyle baktım kıza gerçektende bakıyordu… Kafam karışıktı o ara kendimi yeni bir ilişkiye hazır hissetmiyordum birkaç hafta böyle gitti. Arkadaşım ortak arkadaşlar vasıtasıyla kızın sınıfını, adını öğrenmişler hatta geçmişini bile… Kız ikinci öğretimdi adı Nergis’ti. Nergis’in dersler akşamleyindi gündüzleri sadece benim için geliyordu. Ben gündüz derse girip çıkıyor, kız hep orada bekliyordu… Ama benim kız hakkında olumsuz birkaç cümlede duymuştum: Benden önce birçok kişi ile çıkmış, tek başına evde kalıyormuş ve de çapkınmış… Ben çapkın kelimesini bir bayana yakıştıramadığım için kızdan uzak durmaya karar verdim. Çok güzeldi gerçekten her şeyi ile ama üzülmek istemiyordum artık, hayat güzelliğin mutluluk getirmediğini öğretmişti bana… Kantine gitmekten vazgeçtim onu nerde görsem kaçıyordum kız anladı tabi bir süre sonra oda gündüzleri gelmekten vazgeçti. Gelmeyince bir boşluk hissettim hiç konuşmamıştık ama ona alıştığımı anladım bakışlarını, o güzel gülümsemesin özlemiştim. İki gün görmeden dayanabildim sonucu ne olursa olsun konuşacağım dedim. Bu sefer ben onun dersi varken geceleyin kantine gittim oradaydı beni görünce güldü gülmek bir kıza bu kadar yakışabilirdi… Birkaç ders yaptılar kantinde bu sefer ben bekledim dersleri bitti çıktı bende peşinden tabi konuştuk adımı, sınıfımı biliyordu erkeklik gururum okşandı, o kadar güzel bir kız tarafından beğenilmek araştırılmak çok güzel bir şeydi. Günler günleri kovaladı… Her şeyi unutuyordum onunlayken sadece neşe ve mutluluk… Bir süre sonra beraber kalmaya başladık 1 ay hiçbir şey görmedi gözüm ondan başka 24 saatimiz beraber geçiyordu hiç ayrılmıyorduk. Bana onunla ilgili çapkın olduğunu çevresinin çok olduğunu ilişkilerin uzun sürmediğini söylenmişti. Bir ay hep hata yapmasını bekledim eski sevgililerin onu arayacağını benimleyken başkalarına bakacağını gibi sabit düşünceler oluşturmuşlardı bende hiçbiri olmadı. Onunla sevginin gücünü anladım çok sevmiştik birbirimizi hiç anlattıkları gibi bir kız değildi, ne telefonu çaldı ne de kafasını ben yanındayken kaldırdı… O günleri düşündükçe hala duygulanırım nerdeyse hiçbir erkekle konuşmayan ve nereye gitsek sadece önüne bakan, benden başka kimseyi görmeyen bir kız… Bir süre sonra artık evlilikten konuşmaya başlamıştık ki eski sevgisinin amansız bir hastalığa yakalandığını öğrendi çocuk onu çok seviyordu ve yanında olmasını istiyordu onun kocaman bir yüreği vardı dayanamadı onun yanında olmalıyım dedi onu bu dönem yalnız bırakamam, “gidersen ben bir daha olmam hayatında dedim hiçbir şey eskisi gibi olmayacak biliyorsun”. Gitti yüreğimi de yanına alıp gitti…. Dünya başıma yıkıldı vicdanı sevgisini yenmişti,ayrıldık.O günden sonra hiç konuşmadık onu her gördüğümde nefes almakta zorlandım, yüzüm rengini kaybetti…
1 ay gözüm hiçbir şey görmedi sonra arkadaşlarımın yardımıyla hayat döndüm “çivi çiviyi söker, yeni bir aşk her şeyi unutturur sana her şeyi” Acılarım o kadar büyüktü ki denemeye karar verdim karşıma çıkan ilk kızla çıkmaya başladım ne onun kadar güzeldi ne tipimdi… Kararlıydım artık kimseye bağlanmayacaktım bir süre onunla olacak her şeyi unutacaktım ne bağlanmak nede bağlanılmak istiyordum, çıkıyorduk ama arada hep bir mesafe vardı… Zaman geçti ve önce Nergis’i artık gördüğümde kalbimin eskisi gibi hızla çarpmadığını fark ettim ve yeni sevgilimle aramıza koyduğum mesafenin kendiliğinden yok olduğunu… Artık elini tutmaktan ve onu öpmekten hoşlandığımı fark ettim zorumluluktan çıkmıştı artık bunları yapmak oda bendeki değişikliği fark etmiş bağlanmıştı, her şey o kadar güzeldiki çivi çiviyi sökmüştü…
Konumuza dönersek her zaman çivi çiviyi sökmez iyi düşünmek gerekir, düşünmeli ve ruhumuz nasıl huzur bulacaksa o şekilde hareket etmeliyiz. Şimdi olsa kendime daha fazla vakit ayırıp onu unutmadan yeni bir ilişkiye başlamazdım, kızgınlıkla ya da anlık duygularla hareket edip daha büyük üzüntülere sebep olabiliriz… Tabi benim gibi olumlu da sonuçlanabilir aşkta mantık olmaz ama hızlı hareket etmeden düşenerek yapacaklarımıza karar vermeli kararımızdan emin olduktan sonra eyleme geçmeliyiz.

14 Haziran 2010

Varken Yok Olun...

Seni sevdim,
Seni birdenbire değil
Usul usul sevdim.
“Uyandım bir sabah” gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara…
SENİ SEVDİM.
ARTIK TEK MÜMKÜNÜM SENSİN.
Gülten AKIN
Aşk ne zaman ve nasıl geleceği bilinmeyen en güzel duygu…
Aşk hiç ummadığınız bir anda buldu sizi, birkaç ay karın ağrısı ve sonunda içinizdeki sevgi dayanılmaz hale geldi ve konuşmak istediğinizi söyleyip içinizdeki her şeyi anlattınız ve son cümlenizin sonunda elini tutarak masumca bir öpücük kondurdunuz yanağına…Hayatında başka biri var ama sizi de üzmek istemiyor.“Ona bunu yapamam keşke başka zaman, başka bir yerde tanışmış olsaydık” diyor kibarca “hayır” yani. El ele diz dizesiniz, o kadar mutlusunuz ki “hayır” ’ı anlamıyorsunuz ya da anlamak istemiyorsunuz, aklınızda Cahit Sıtkı TARANCI’nın dizeleri
Desem ki sen benim için
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin…
Aynı yerde çalışıyorsunuz, siz devamlı onu takiptesiniz. Israrlarınıza dayanamıyor ve bir gün oda size daha yakın olmaya karar veriyor belki yüzünüz, belki kariyeriniz belki de bir şeyler hissetmeye başladığı için kim bilir… Dışarıda buluşuyorsunuz birkaç kez, artık el ele diz dizesiniz ve bir gün dudaklarınızda buluşuyor ve daha ilerisi… Öyle mutlusunuz ki rüyada gibisiniz, o an ölseniz yüzünüzdeki o mutluluk sonsuza kadar sürecek. Ona şiirler okuyorsunuz:
Korkma sevgimden,
Yakmaz seni.
Bırak duygularını
Bana doğru.
Yaşa mutluluğu yıllarca
Düşünme geleceği kaygıyla,
Sen aldırma başkalarına
Kıskanır sevgimizi.
M.Naci ÜNVER
Aşk hiç ummadığınız bir anda geldi ve yine hiç ummadığınız bir anda bir telefonla bitiyor“Yapamıyorum, ona bunu yapamam vicdanım izin vermiyor.” diyor. Dünya durur o an, içinize öyle bir acı ile dolar ki, ağlamak rahatlamak istersiniz ağlayamazsınız, kıpırdamak bile zor gelir size, öyle kalırsınız. Alışmalısınız o acı içinize girmiş ve hiç çıkmayacaktır artık. İşte birkaç gün onu görmemezlikten gelirsiniz, onu üzmek istersiniz ama siz daha çok üzülürsünüz. Sonra arkadaşça yaklaşmayı denersiniz ama ona dayanamazsınız onu gördüğünüzde sarılmak ve binlerce kez seni seviyorum deyip sarılmak… Çok sevmişinizdir, kalbini, yüzünü, yürüyüşünü, size “gıcık” demesini bile…. Bu duygular “hayır”’ı anlamanızı daha da güçleştirir siz hala onun yanındasınızdır. Bir gün yine yalnız kalırsınız elini tutarsınız sevgiyle o ise dostça, siz aşkla yanağından öpersiniz o ise masumca der, sonra dudaklarınız onun dudaklarını ister bir anda kollarınızdan kayar izin vermez hayat sona ermiştir sanki o an en sonunda ”HAYIR” ı anladınız. Ona haksızlık yapmayın hiç sevmediğini söylemeyin sakın, sevmiştir o da mutlaka ama sizin gibi değil, sizin onun için yapmayacağınız hiçbir şey yokken, her şeyi göze almışken o ise... Suçlu aramayın belki tipiniz belki hareketleriniz belki sevginiz… hoşuna gitmemiştir işte… Artık” yeter” demektedir, buraya kadar. Nazım HİKMET ne güzel söylemiştir:
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Sana doğrunun “beraber olmamak” olduğunu söyleyen ona iki dizen vardır:
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta Sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Hayır’ı anladınız artık, adamlığın kitabını yazmadınız belki ama okudunuz o kitabı… Yapmanız gereken ÇEKİP GİTMEK… Bitip tükenmek bilmeyen dışarıda buluşma, yalnız kalma isteğini bırakın artık. Arkadaşlığınızı bozmamalı, hiçbir tepkiniz olmamalı ona karşı dedik ya suçlu yok bu aşkta. Yaşadığınız her şeyi unutun, kimse bilmedi zaten kimsede bilmesin ölene kadar… Arayın onu yine arada ama arkadaşça… Seviyorsanız gerçekten onu “adam gibi” rahatsız edecek en küçük şey yapmamanız gerekiyor artık… Kendinizi de bırakmayın mesela her gün saçınızı tarıyorsanız yine tarayın, yüzünüz hep gülsün hala sizin gülüşünüzle mutlu olanlar vardır mutlaka. Tabi ki canınız yanacak bazen, kalbiniz sızlayacak ama kimseyi üzmeye hakkınız yok üzüntülerinizi yalnızken yaşamalısınız. Ve en sonunda ona tüm kalbinizle mutluluklar dileyerek, varken yok olun artık…

30 Mayıs 2010

Hayaller Yıkılırsa...

“Hayaller Gerçek Olursa” adlı öykümün devamıdır.
http://ictengelen.blogspot.com/2010/05/hayaller-gercek-olursa.html
Hayaller yıkılırsa...
Çiğdem çok düşündü o gün. Sabaha kadar uyuyamadı., en sonunda vicdanına yenik düştü. Sabah Ali’yi aradı içindekileri anlattı, ayrıldılar. Büyük bir rahatlama hissetmişti hiç bu kadar kolay olacağını düşünmemişti.
Ali yine Çiğdem’i düşünürken telefon çaldı, Çiğdem’in ilk kelimesinden sonra anlamıştı durumu. İlk kelimeden sonra hiçbir şey duymadı, kalbi dayanılmaz bir acıyla kapladı sabırla Çiğdem’in sözlerini bitirmesini bekledi, diyecek çok şey vardı ama sadece hoşça kal diyebildi. Ağlamak istedi ama o senin bir damla gözyaşına değmez dedi kendi kendine hiç ağlamadı o günden sonra. Ali bir daha hiç sevmedi, aşka küstü kalbi. Sızlasa da arada kalbi müzikle huzur buldu ruhu…
Hayatında bana bir yer varsa çoktan vazgeçtim
Ama bir gün kapıma gelirsen inan doğruyu seçtin
Ne kadar da kolaymış oysa bana sen yol gösterdin
Acısıyla tatlısıyla bir rüyadan uyanıverdim
Yokmuş ya senin kimselere ihtiyacın
Ben olsaydım keşke kalbinde son kiracın
Bu dünyada benimde var dikili ağacım
Bil ki annem bir tek duacım

SON

29 Mayıs 2010

Hayaller Gerçek Olursa...

Bu öykü “Aşk yasak Hayallerde mi?” başlıklı yazımın devamıdır… http://ictengelen.blogspot.com/2010/05/ask-yasak-hayallerde-mi.html
Ali Evliydi. Hayatının anlamı dünya tatlısı bir kızı vardı...Ama hayatında ne olduğunu bulamadığı bir eksiklik vardı, arada sebepsiz kendini kötü hissederdi karamsarlık kaplardı her yanını. Hiç değişmeyen bir hayatı vardı sabah sekiz işbaşı akşam beş dönüş, yemek, biraz televizyon ve uyku… Her evde olan kavgalar onun evinde de oluyor ancak ne olursa olsun eşini seviyordu.
Çiğdem üniversiteyi yeni bitirmişti, işe başlayacaktı artık. Daha üniversiteyi okurken severek evlenmişti. Artık çektiği tüm dertler bitmiş, yeni işiyle yeni bir hayata girecek ekonomik özgürlüğünü kazanacaktı. Çok ama çok mutluydu içi içine sığmıyordu.
Bir gün çalıştığı yere bir kız başladı Ali’nin adı Çiğdem’di. Onu ilk gördüğünde ılık bir şey akmıştı içine, “olabilir” dedi güzel hoş bir kızdı beğenmedir diyerek önemsemedi. Bir süre merhabadan başka hiç sohbetleri olmadı. Ali işini yapıyor, eve aynı vakitte gidiyor hep aynı vakitte uyuyordu. O günlerde Ali girdiği sınavı kazanmış işinde yükselme fırsatı bulmuştu, ama başka kurumları tercih etmek zorundaydı. Tercih yaparken karşıdaki personel panosunda takıldı birden gözü, Çiğdem’in resmini gördü birden sebebini bilmediği bir sızlama hissetti içinde, ne garipti sadece selam verdiği bir kıza karşı bu sızı… Tercihlerini yaptı sonuçlar açıklandı, olmamıştı. Normalde çok üzüleceği haberi duyunca garip bir rahatlama hissetti, hiç bilmediği bir mutluluk ile doldu. Sonraki günlerde Çiğdem’le muhabbetleri uzamaya başladı konuştukça onu daha yakından tanımaya başladı ve tanıdıkça da yakınlaşmaya. İlk günler kendini dizginledi, uzak durmaya çalıştı gelip geçicidir dedi sonra çekim daha da güçlendi yerçekimi gibi istese de karşı koyamayacağı bir çekim ne kadar yasak o dese de kalbi söz dinlemiyordu artık.
Çiğdem sıcakkanlı bir kızdı ilk günleri çok güzel geçti herkes ona yardımcı oluyordu. İlk maaşını almış çok mutlu olmuştu, kısa sürede herkese kendini sevdirdi. İleriki günlerde işyerinden birkaç kişi ile daha samimi olmuştu. Bunlardan biride Ali idi. Onunla sohbet etmek hoşuna gidiyordu ama Ali’de garip bir şey vardı kadındı o hissediyordu Ali ona işyerindeki diğer erkeklerden farklı bir gözle bakıyordu ondan uzaklaşması gerekiyordu biliyordu ama…
Ali içindekileri daha fazla tutamayacağını hissetti boğuyordu içindekiler. Çiğdem’e açılmaya karar verdi ümitsizdi aslında seven gözler değildi ona bakan gözler ama sevgisini de tutamıyordu, acı veriyordu sevgisi artık. Kimseyle paylaşamazdı biliyordu tek çaresi Çiğdem’le konuşmaktı. Çok düşündü, çekiniyordu aslında kariyeri vardı, herkes geleceğinin parlak olduğunu söylüyordu, sevdiği bir eşi, çocuğu vardı her şey yok olabilirdi. Ama aşk söz dinlemiyordu ne olursa olsun konuşacağım dedi. Önce işyerinde konuşmayı denedi ama işyeri çok kalabalıktı devamlı birileri geliyor, gidiyordu. Birkaç cümle konuştular birkaç cümleden bile Çiğdem’in her şeyin farkında olduğunu anladı. Çiğdem’in işi bitmişti Ali’de patronundan birkaç saat izin isteyerek çıktı dışarıda buluştular. Bir kafeye oturdular, Ali nereden başlayacağını bilemiyordu, birkaç kere başlamak istedi ama içindekileri anlatacak kelime bulamıyordu, Ali her zaman içinden geldiği gibi yaşıyordu sadece o anı yaşayarak, belki yanlıştı, belki de hatalar yapmasına sebep oluyordu ama….Ansızın kızın elini tuttu kız şaşırdı oda bunu beklemiyordu, ne elini çekti ne de bir şey söyleyebildi öyle kaldı eli Ali’nin elinin altında. Ali bir anda rahatladı ve konuşmaya başladı içindeki duyguları anlatmaya yetecek kelime olmasa da anlattı… Anlattıkça kızda anladı delikanlının samimiyetini, masum sevgisini elleri artık tamamen kenetlenmişti. Ali Çiğdem’e doya doya baktı, onu defalarca öptü öyle mutluydu ki kendini bir an rüyada sandı ve biri gelip onu uyandıracak diye korktu.
Çiğdem’in kocaman bir kalbi vardı hayatında hep kendinden başkalarını düşünmüştü. Ali elini tuttuğunda eşini düşündü çekmek istedi ama çekemedi Ali’nin sevgisi bir dağ halini almıştı görüyordu ama onunda içinde bir şeyler oluşmaya başlamıştı. Yoksa elini tutmasına, yanağından öpmesine izin verir miydi? Elini çekemedi eşinden sonra ilk defa birinin ona dokunması hoşuna gidiyordu. Kendine bile ifade etmekten korkuyordu ama hoşlanıyordu… Her şey öyle çabuk gelişmişti kikafası çok karışmıştı Ali’ye güveniyordu ama yinede düşünüyordu ya bir gün eşim öğrenirse, her yanını vicdan azabı kapladı ve Ali’ye dönerek “bu ilk ve sondu dedi bir daha olmayacak başka bir yerde başka bir zamanda keşke seni tanısaydım” diyebildi…
Birkaç saat için geldikleri kafede 3-4 saat beraber oturdular zamanın nasıl geçtiğinin ikisi de farkında değildi. Ali uzaktan çok güçlü gözüken Çiğdem’in aslında bir kelebek kadar kırılgan olduğunu anladı, onu tanıdıkça daha çok seviyor ona daha çok bağlanıyordu. O da en son “Seni hep seveceğim ve istediğin her an yanında olacağım diyebildi” ayrılarak evlerine gittiler. O gün Ali’nin hayatındaki en mutlu günüydü o gece hiç uyumadı sabaha kadar müzik dinledi şarkılar başka bir güzel geliyordu, garip bir his vardı içinde Çiğdem kabul etmemişti ama o kadar mutluydu ki ağlamak istiyordu, sevmek ne kadar güzel bir şeydi…
Birbirlerini en iyi onlar anlardı ikisi de evliydi çünkü biri bekar olsa farklı düşünceler farklı amaçlar olabilirdi ama onların tek amacı mutlu olmaktı biliyorlardı yanlıştı bu yasak aşk ama kalpleri...
Devam Edecek…

20 Mayıs 2010

Aşk Yasak, Hayallerde mi?

Sizinki hiç olmayacak bir hayal, ikiniz içinde yasak bir sevgi ama hayallerde mi yasak?
Sevgiliniz varsa, sözlüyseniz, nişanlıysanız ya da evliyseniz kalbinizi kapatır, “aradığımı buldum, çok seviyorum ve bana başkası haram” dersiniz. Bir gün, iki gün aylar hatta yıllar geçer kalbiniz mühürlenmiştir artık. Kalbiniz kaysa da bazen kontrol sizdedir hep doğruyu bulursunuz. Her şey monotonlaştığında, hayattan beklentilerinizin azaldığı, mutluyum sanarak yaşadığınız günlerde sokakta, bindiğiniz bir otobüste yada işyerinizde biriyle tanışırsınız. Başta normaldir her şey… Sonra onun adının geçtiği yerlerde ne iş yapıyorsanız yapın kafanız kalkmaya başlar refleks gibi istem dışı bir anda. Her geçen gün sohbetleriniz uzar, ne güzel arkadaş olmuşunuzdur artık! Sonra onu görmediğiniz günler güzel geçmemeye başlar yavaş yavaş arkadaşım diyerek sadece kendiniz kandırdığınızı anlarsınız. Siz kalbinize ne kadar yasak bir aşk olmaz deseniz de, hep sözünüzü dinleyen kalbiniz artık söz dinlemez. Her şarkıda onu bulursunuz:
Küçücük bir bakışın,
Çözer beni kolayca,
Kenetlenmiş parmaklar gibi ,
Sımsıkı kapanmış olsam…”
Evet artık küçücük bir bakışı bile çözüyordur sizi… Aşk yasaktır size hayaller demi yasak… Hayaller kurarsınız masumca “Müzik çalıyordur siz el ele diz dize oturmuşunuzdur herkes sevgisiniz; değişik biçimde gösterir ya siz öperek gösterirsiniz; onu öper öper öpersiniz…Hayali bile öyle güzeldir ki. Bir süre böyle gider bir gün onu yanlış mı anlıyorum düşüncesi başlar. Onun için sıradan birisinizdir belki de… Düşünce beyninizi kemirir hayalleriniz bile yok olmuştur artık, onu unutmaya çalışırsınız. Bir süre mümkün olduğunca görüşmezsiniz ama kalbiniz söz dinlemez, bir şekilde bir araya gelirsiniz yine… Hiç ummadığınız bir anda sohbet derinleşir birden o olmasaydı dersiniz… (?) Bir anda dünyanın en mutlu insanı olursunuz aslında sizi sevdiğini filan söylememiştir sadece o olmasaydı… demiştir. Sizin sevginiz dağdır onunki bir ağaç belki ama o ağacın orada olduğunu bilmek sizin için o kadar değerlidir ki.. Artık onu göremeseniz de kalbinizin birlikte, ona dokunamazsanız da sizin olduğunuzu biliyorsunuz, seviyorum diyemezseniz de kalbinizin sıcaklığı onu kilometrelerce öteden yakıyor.
Sizinki hiç olmayacak bir hayal, ikiniz içinde yasak bir sevgi ama hayallerde mi yasak?
Hayali bile güzel deyip yine aynı şarkıyı dinlersiniz:
Bak yıldızlar altında gözlerimin içine
Duy rüzgarların bize anlattığı bir şey var
Bir fısıltı gibi bazen o en büyük çığlıklar
Bilmezler mi gelir geçer en büyük fırtınalar
Biz aşkı meleklerden çaldık
Birbirimize sımsıkı bağlandık...

20 Şubat 2010

Gökkuşağım...

Hayata küstüğünüz, hiçbir şeyden zevk almadığınız, hiç ummadığınız bir zaman biri çıkar karşınıza.. Gözleriniz kenetlenir birden içinizden ılık ılık bir şeyler akar ama sözler dile gelmez bir türlü. İçiniz ısınmıştır sımsıcak olmuşunuzdur; dışarıya atarsınız kendinizi ne soğuğu ne de dışarıdaki kalabalığı hissedersiniz. Yüreğiniz serinlesin diye dışarı atmışınızdır kendinizi ama daha da ısınır içiniz…İşte arkadaşlarınız fark eder enerjinizi, mutluluğunuzu, anlatmak istemezsiniz onu kimseye sizi kimsenin anlamayacağınızı düşünürsünüz, bir anda olan deli bir aşktır sizinkisi… Hani derler ya, sevince insanın yüreğinin bir yeri acıyor, titriyor diye, garip bir his, hoş olduğu kadar canını yakan bir tarafı da var o canını yakmak bile hoşunuza gider. Hayaller kurarsınız buluşmuşsunuz, elini tutmuşunuz bütün gün el ele diz dize gezmişsiniz hayalin verdiği mutluluk bile gözlerinizi yaşartır, ağlamak istersiniz. Ona gitmek istersiniz birden tüm duygularını açmak, ona kocaman bir seni seviyorum demek. Sonra karamsarlığa düşersiniz birden ya hepsi sizin hayalinizse ya her şey kötü olur, büyü bozulursa… Gece 12 olmuştur ama hiç uykunuz gelmez. Gökyüzüne bakarsınız, gökteki en parlak yıldıza onun ismini verirsiniz. Radyonuzu açarsınız aşk şarkıları bir başka güzeldir artık. Hiç yazmayı sevmeyen siz bir anda şair olmuşunuzdur sayfalarca onu anlatan şiirler yazarsınız. Sabaha kadar uyuyamazsınız ama içiniz yinede enerji doludur çünkü onu göreceksiniz yine. Yolda giderken serserilik yapmak istersiniz her şeyi unutmak kuralsız yaşamak, karşınıza çıkan her duvara her şeye onun adını yazmak… Harika bir gün daha geçer belki yine sözcükler dile gelmemiştir ama onu görmüşünüzdür..Yatarsınız yine onu düşünerek, onun hayaliyle uyur, sizi duyduğunu bilerek “iyi geceler gökkuşağım” dersiniz…

03 Şubat 2010

Mehmet Ali AĞCA’ya 5 Soru

Kimsenin soramadığı soruları sorduk, Mehmet Ali AĞCA içtenlikle cevapladı:-)
Ben Mehmet Ali AĞCA’nın yerinde olsaydım…

Soru 1: Hapisten çıktıktan sonra 5 yıldızlı otelde kaldınız lüks sayılacak bir yaşam sürüyorsunuz bu derenin suyu nereden geliyor?
Cevap: Biliyorsunuz ki 31 yıl hapiste kaldım, düşünmek ve para kazanmak için çok zamanım oldu. İçerde bol bol boncuk yaptım, maket yapmayı öğrendim. Tüm yaptıklarımı satarak küçük çaplı bir servet yaptım. Satışlar devam etmekte çalışmalarımı avukatlarımdan alabilirsiniz. Burada bir özeleştiride yapmak zorundayım evet boncuklar güzel oldu ama maketlerim biraz dandik oldu galiba… Son uyarım halkıma yaptığım çalışmaların korsanını çıkartmışlar aman dikkat diyorum benim yaptığım boncukların üstünde markam olan “Maa” yazar buna önemle dikkat etmelerini rica ediyorum.

Soru 2: Ankara’dan İstanbul’a giderken araba değiştirdiniz ve araba değiştirirken korumanız elini beline götürerek silahla bizi korkutup kaçırmaya çalıştı bu davranışı doğru buluyor musunuz?
Cevap: Ey gidi zaman ne çabuk geçmiş ben hapse girerken onlar donunu toplayamıyorlardı şimdi… Neyse konumuza dönerim kesinlikle yanlış anlaşılma var, eli beline giden benim çocukluk arkadaşımdır o gün evden aceleyle çıkmış kemerini evde unutmuş. O hareketli zamanda da pantolonu düşüp kötü bir görüntü vermemek için donunu tutuyordu. Tamamen yanlış anlaşılma burada halkımız düşünürmüş kötü bir görüntü verilmemeye çalışılmıştır.

Soru 3: Mesih olduğunuzu iddia ediyorsunuz ama askerlikten “antisosyal kişilik bozukluğu” olduğunuz için çürük raporu aldınız, peki hiç antisosyal Mesih olur mu?
Cevap: Bizim Vatikan dolaylarında bir söz vardır “ İş başka arkadaşlık başka diye” Abdi İPEKÇİ iyi bir insan,ben iyiyim, siz iyisiniz, onlar iyiler, hepimiz iyiyiz…

Soru 4: Bu sözleriniz ve sorudan kaçışınız bize Mustafa TOPALOĞLU’nu hatırlattı…
Cevap: Mustafa TOPALOĞLU iyi bir sanatçı onunda benim gibi değişik bağlantıları var bana ilk onun biat etmesini bekliyorum. Hello Obama şarkısıyla yanımıza aldığımız Amerikan Başkanı, Mustafa TOPALOĞLU ve ben çok işler yapacağız hem bu dünyada hem uzayda.
Soru 5: Son zamanlarda adınız değişik yarışmalar ile anılıyor bu konudaki düşünceleriniz…
Cevap: Benim küçüklüğümden beri dansa karşı özel bir ilgim vardır, geç olsa da bu yeteneğim keşfedilmesi sevindirici. Birikimimi artık ortaya çıkarmak istiyorum Tanyeli’ye kareografiler düzenlemek, yeni yetenekler keşfetmek ve her dansın altına “Maa” markasını yazmak istiyorum.