01 Aralık 2008

Utangaçlık Üstüne Aşk

Hayat akıp gidiyor arkalarında anılar bırakarak… Sizinle arkadaşlarımın ve kendi anılarımı paylaşmak istiyorum. Amaç gülmek, eğlenmek duygulanmak bazen de ders almak… Paylaşacaklarımın hepsi yaşanmış olup hiçbir şekilde abartılmamış ve ek yapılmamıştır dinlediklerimi arkadaşlarımın izniyle aktarıyorum…Liseye gidiyorum acayipte içe kapanık bir çocuğum kızlarla çıkıp gezmek bir yana konuşamıyorum bile. Değişik arkadaşlarla çıkıp geziyoruz kız kovalıyoruz Sonuç hep aynı bulmuşum kendim gibi arkadaşlar sonuç değişmez tabi ki hep hüsran... Yakışıklı değilim farkındayım ama çirkinde değilim kızlar bakıyor bakıyor öyle bakışıyoruz, ilk ve son geldiğim nokta bakışmak. Benden küçük bir arkadaşım var ben lise 3’e o ise lise 1’e gidiyor. Hiç ummadığım bir anda bana açıldı uzun zamandır benim kestiğim(onun haberi yoktu) bir kıza arkadaşlık teklif edecekmiş. Benden yardım istedi; içimden kelin ilacı olsa kafasına sürermiş dedim ama yardım edeceğim el mahkum; 10 senelik arkadaşım beraber büyüdük. Arkadaşımla aynı sokakta oturuyoruz Dolunay’da(arkadaşım teklif etmeyi düşündüğün kızın adı) bizim sokağın sonunda. Arkadaşın bisikleti var akşamları çıkıp geziyoruz mevsim yaz hava süper. O birkaç arkadaşıyla kapıda oturuyor bazen de top oynuyorlar biz kapısının önünden geçme rekorunu kırmak üzereyiz her gün abartmadan söylüyorum 100 kere kapınsın önünden geçiyoruz. İyice zayıfladım arkadaşın boyu kısa mecbur öne oturtuyoruz pedalları ben çeviriyorum ayaklarım kas yaptı o sene. Geçiyoruz geçiyoruz ama bir terslik var kızla hep ben göz göze geliyorum çaktırmamaya çalışıyorum ama kız benim ilgim var sanıyor sanırım.(ilginç bir cümle oldu sanıyor sanırım) Yanında bir arkadaşı var adı Seval ben önceden kestim bir süre(ama dudaklarında bir sorun var üst dudağı çok büyük doğuştan sanırım) ama sonra vazgeçtim oda bakıyor bana. Bende kibrit çöpü kadar cesaret yok tabi sadece bakışıyoruz arkadaşım için bile olsa gitmeyi göze alamıyorum. Bir süre sonra bıraktık bisikleti artık akşamları karşılıklı apartman girişlerinde bakışıyoruz arkadaş rüyada kızın bana baktığının farkında değil. Ben arkadaşa gaz veriyorum o bana ama ortada bir şey yok hadi bakıyor giderim konuşalım diyoruz ama ateş olsak curumun kadar yer yakamayacağız.Kızları da paylaştık güya küaför Dolunay onun büyük dudaklı Seval benim… Nasıl oldu bilmiyorum belki hiçbir şey hissetmediğimden ben büyük dudaklı kızla arkadaş oldum Dolunay işte gündüzleri biz Seval’le muhabbeti bayağı ilerlettik ondan hoşlanmaya başladım oda hoşlanıyor belli bizi hiç tanımayan biri bile aramızdaki elektriği anlar ama biz yinede dile getiremiyoruz sohbetlerimiz hep havadan sudan. Yine böyle karşılıklı oturuyoruz bir akşam üstü Dolunay ile Seval’de karşıda arkadaş bana durmadan gaz veriyor kalk konuş diye bende bir cesaret geldi Seval’i çağırdım (ne cesaret) kenara çektim.Erol dedim arkadaşın Dolunay’ı seviyor onunla konuşur musun?Tamam dedi. Başka bir şey var mı diye sordu bize getirmek istiyordu sözü belliki bende seni seviyorum dememi bekledi Türk filmlerindeki sahne gibi ama ben tam bir odun diyemedim tabi gitti. İki gün sonra yine böyle otururken Seval kendi geldi bu sefer arkadaşım olmaz dedi başkasını seviyormuş dedi. Erol ile öyle kaldık gözümün önünden olsun diye yaptığımız herşey film gibi geçti, kalakaldım. Seval gülümsedi olsun başkası olur dedi, o tatlı gülümsemesiyle. O büyük dudağı öyle güzel geldi ki konuşurken o gün bir daha öyle tatlı gözüken bir dudak görmedim. Bir an durdu ve tekrar sordu başka bir şey var mı diye. Tekrar yok dedim bu sefer gerçekten severken. O günden sonra kız yüzüme doğru dürüst bakmadı bir daha, arkadaşlığımızda bozuldu bende odunluğuma yandım durdum bir dahaki sefere bu hataları yapmayacağım dedim ama…
Başka bir yaşanmış olayla DEVAM EDECEK…

23 Kasım 2008

Bazen Kelimeler Kifayetsiz Kalmaz


Bazen camı açıp bağırmak istiyorum seni seviyorum diye, içimde öyle büyük ki sevgim boğmaya başladı artık beni hiç olmayacak yerlerde dışarıya çıkmak istiyor… Bazen serserilik yapmak istiyorum her şeyi unutmak kuralsız yaşamak karşıma çıkan her duvara her şeye senin adını yazmak ve altına kocaman bir seni seviyorum… Bazen diyorum kalabalıklara gireyim unuturum belki özlemim diner, ama gördüğüm herkes de seni görüyorum yaklaşıyorum daha ilk kelimede buz gibi oluyorum biliyorsun bana senden başkası haram… Bazen sen yokken diye başlayan şiirler yazıyorum ama hep gözyaşıyla bitiyor şiirlerim senden bir saniye bile ayrı kalmak o kadar zor ki benim için…Bazen her şeyi bırakıp gitmek geliyor o kadar bıkıyorum hayata dair her şeyden, sonra sen geliyorsun aklıma filmlerde olur ya ayağına beton bağlayıp atarlar denize kurtulma şansı yoktur sende öyle beni tutuyorsun bu dünyada benim yaşama nedenimsin… Bazen öyle özlüyorum ki seni kuş olup uçasım geliyor her şeyi bırakmak hep yanında kalmak hiçbir şey düşünmemek istiyorum, ne ekmek istiyorum ne su biliyorum bana tek sen yetersin sevginle ısınırım aşkınla doyarım… Bazen işlerim kötü gidiyor moralim bozuk, çok yorgun oluyorum, eve gideceğim yatacağım sabaha kadar uyuyacağım diyorum, eve geliyorum kapıda senin bembeyaz gülen yüzün enerji doluyorum birden tüm moralsizliğim gidiyor hayata dönüyorum senin gül yüzünle… Bazen deniz kenarlarına gidiyorum engin maviliklere bakıp rahatlıyorum. Bazen de ormana gidiyor kuş sesleri akan dere ile huzur buluyorum… Ama bir tanem hiçbir şey ne senin kadar mutlu edebiliyor ne de senin kadar huzur dolduruyor içimi… Bazen öyle yakıyor ki yokluğun yaşamak istemiyorum dursun artık kalbim diyorum ama biliyorum kalbim senin kalbine bağlı, seninki durmadan durmayacak... Bazen ne olmasa yaşayamam diye düşünüyorum aklıma birçok şey geliyor zor olsa da her şeye dayanırım diyorum ama sensizliğe sen olmadan bir hayata asla dayanamam biliyorum… Bazen sensiz alışverişe çıkıyorum elma alıyorum güzel yanakların aklıma geliyor özlüyorum, zeytin alıyorum o güzel gözlerin geliyor aklıma özlüyorum, kiraz alıyorum o bal dudakların aklıma geliyor özlüyorum anlıyorum ki bu dünyadaki güzel olan her şey seni hatırlatıyor bana ben yine özlüyorum… Bazen bir kelebek görüyorum sen geliyorsun hemen aklıma en çok seni kelebeğe benzetiyorum sende kelebek gibi güzel, zarif ve de onun gibi bir doğa harikasısın… Bazen kelimeler kifayetsiz kalsa da nadirde olsa sana duygularımı anlatabiliyorum… Bazen değil HER ZAMAN seni çok ama çok seviyorum.

15 Kasım 2008

Aşkın Renkleri


Sen boşver onları uç gönlünce onların hiç kanatları olmadı ki…

Aşk siyah değildir ama bir süre sonra çoğu kişiye;birde evlilik olduysa tek renk gözüküyor kapkara… Aşk kelebek gibidir her renk vardır içinde mutluluklar, üzüntüler, heyecan tüm duygular… Bazen üşürsün dışarıda sıcaklık eksilerdedir soban doğru düzgün yanmaz, battaniyenin altına girersin ama hala üşüyorsundur sonra aşkın gelir aklına hayaller kurarsın onla ilgili her yer kırmızı olur bir anda ısınırsın kalbin ısıtır seni battaniyeyi üstünde atarsın artık soba yanmasa da sorun değildir her yer kıpkırmızıdır çünkü Sevgilinden ayrılmışındır yapraklar dökülür, içinde fırtınalar kopar her yer sarıdır… Sevdiğin yıllarca aynı yastığa baş koyduğun eşin ölmüştür dışarıda sıcak bir lodos eser senin içinde poyraz… Dışarıda güneş vardır senin içinde bulutlar… Gözlerin açıktır bakarsın ama göremezsin her şey kapkaradır. Okula gideceksin ama geç kaldırmışındır otobüsü kaçırmışın bir dahaki otobüse binersin tıklım tıklım otobüs biri gelir yanına belki hafifçe çarpmıştır fark edersin onu gözleriniz birleşir yarım saatlik yol bir saniye gibi geçer. Gözleriniz hiç ayrılmaz ama dile bir şey gelmez… İnersin otobüsten o gün ne olursa olsun ayakların yerden kesilmiştir artık senin için her şey pembedir. Sevgilinden ayrılmışındır sen istemişindir ayrılığı.. Ama mutlu değilsindir aklından çıkmaz hiçbir şeyden zevk almazsın gridir her şey senin için artık. Evlenmişindir ilk zamanlar çok zor geçmiş ama sonunda huzuru bulmuşundur çocuğun olmuş artık eşinin yaptığı hiçbir batmıyordur huzur dolusun mavidir her şey… Sevgilinden ayrılmışındır bir süre geçer aradan içindeki kara açmaya başlar ve hiç ummadığın anda çiçekler açar içinde güneş çıkar her yer yemyeşildir aynı yüreğin gibi… Aşk hiçbir zaman tek renk değildir kelebek gibidir önemli olan her rengi doyasıya yaşamak tek renkte takılı kalmamak son olarak Nev’in “Işığım ve Gölgem” şarkısıyla bitirmek istiyorum, hatta bitirdim bile :-))


Sen boşver onları uç gönlünce
Onların hiç kanatları olmadı ki...
Sen boşver onları uç kendin gibi kelebek gibi..
Onların ruhu böyle rengarenk değil saf ve tertemiz...

Kelebek..kelebekk...sen uç hep gönlünce...
Kelebek kelebekk..sen uç hep dokunmasınlar kanatlarına dökülür ya pulların
Unutma sen kelebeksin,ben seni öyle sevdim.
Bir asi rüzgardın da kıyamadım dokunmaya
Sen demiştin ya giderken
Ah kelebek seni hep seveceğim...

14 Ekim 2008

Hiç Bitmeyen Aşklar…


Bazen bir yerde, biriyle tanışırsınız okulda, yolda, yaptığınız bir gezide….Gözleriniz kenetlenir ortada bir elektrik vardır ama dile gelmez bir türlü; konuşursunuz konuşursunuz...Bu konuşmanız ilk ve son olur yada en iyi ihtimal bir gün daha... İçiniz ısınmıştır sımsıcak olmuşunuzdur; dışarıya atarsınız kendinizi ne soğuğu nede dışarıdaki kalabalığı hissedersiniz. Dışarıya çıkarsınız belki yüreğiniz serinler diye, ama daha ısıtır içinizi… Sadece 2-3 saatti dersiniz, kandırmaya çalışırsınız beyninizi belki de kandırırsınız ama kalbiniz hala sıcaktır ve yakmaya başlamıştır artık… Kalbiniz yoktur artık onunla kalmıştır, o kalbinizin yerine daha önceden hiç hissetmediğiniz bir sıcaklık bırakmıştır. Gözleri gelir aklınıza, gözleriniz dolar mutlusunuzdur hem de çok ama gözlerinizden yaşlar dökülür ne garip mutluluktan ağlamak sizin için…Kalbiniz coşar, mutluluğunuz artar ama siz ağlar ağlarsınız… İçinize bir umut bırakmıştır, belki dersiniz yine karşılaşırız yine konuşuruz... Hayaller kurarsınız hayali bile güzeldir ya gerçek olsa… Uyumak istersiniz ama kalbiniz izin vermez. Sizde ne telefonu vardır ne adresi, keşke dersiniz… O kadar mutlusunuzdur o kadar enerji dolusunuzdur ki yerini bilseniz ,1 günlük yolda olsa koşar gidersiniz. Zorla birkaç saat uyursunuz sabah geçeceğini zannetmiştiniz ama içiniz daha da sıcak… Gününüz harika geçer içinizdeki sıcaklık size sonsuz mutluluk vermektedir.Arkadaşlarınız fark eder enerjinizi mutluluğunuzu, ama anlatmak istemezsiniz sizi kimsenin anlamayacağınızı düşünürsünüz deli bir aşktır sizinkisi… Zaman hızla geçer, 1 hafta; içiniz ilk gördüğünüz kadar sıcaktır. 1 ay; yavaş yavaş günlük hayatın işlerine kaptırırsınız kendinizi içinizdedir ama eskisi kadar sıcak değil. 6 ay; bazen aklınıza gelir gülümsersiniz ama sadece gülümsemek birkaç günde bir… 1 sene; umudunuz bitmiştir güzeldi geçti gitti dersiniz ilk günkü heyecanınızı unutmuşunuzdur onu eskilerin içine atarsınız… Bir gün ummadığınız bir anda karşınıza çıkar ansızın, uyumamışınızdır saçınız başınız berbattır kilo almışınız bir senede bayağı değişmişiniz…. Ama o gördüğünüzden de güzel sizdeki onca değişikliğe rağmen sadece birkaç saate rağmen uzaktan tanır sizi ikinizin de acelesi vardır ama zaman yaratırsınız güveniniz bir anda gider merhaba der kekelersiniz içinizdekilerin hiç boş olmadığını karşılıksız olmadığını o gün anlarsınız. Konuşursunuz gözleri ateşten de sıcaktır size baktıkça erirsiniz onun yerinin herkezden farklı olduğunu anlarsınız… Siz gelip geçti sanmıştınız, ama kalbiniz duracak gibi ayrılırsınız… Cesaret edemediniz alamadınız yine ne numarasını ne adresini… Size bıraktığı tek şey geçen seferden daha büyük bir sıcaklık ne olursa olsun dersiniz, bu duyguyu yaşattığın için içimi böylesine ısıttığın için sana çok teşekkür ederim. Seni böyle sevmekte güzel senin için gözyaşı dökmekte…Onun hayaliyle uyursunuz ona sarılmak onu öpmek ona sarılıp uyumak aşkın tüm masumiyetini anlarsınız… Gökyüzüne bakarak uyursunuz gökteki en parlak yıldıza onun ismini vererek emin olunki oda aynı yıldızı tuttu ve oda sizin hayalinizle uyudu

10 Ekim 2008

Senden Uzakta



Bir haftalık tatilim ne çabuk geçti. Yine buradayım hapishanemde, günümü doldurup sana kavuşmayı bekliyorum.burada senden uzakta bu kalabalığın içinde öylesine yalnızım ki…. Yalnızım çünkü burada beni senin gibi anlayacak bir tek kişi yok.
Canım,burada herkez benim neşeli halimi görüyor. Ama ben herkezden ayrı odama çekildiğimde, maskemi çıkartıp ağlıyor ağlıyorum. Erkekler ağlamazdı bana öyle öğretilmişti ama senden uzak olmak, o gül yüzünü görememek, pamuk ellerini tutamamak beni öylesine üzüyor ki anlatamam.
Bebişim ben senden önce aşka inanmazdım. Çünkü böyle bir duyguyu hiç yaşamamıştım. Ama sen bana aşkı öğrettin. Son bir yıldır öylesine seninle doluyum ki senden başka hiç bir kızı düşünemiyorum bile. Canım, benim kalbim tek kişilik ve o tek kişi ölene kadar sen olacaksın.(2002’de yazdığım bir mektup)

06 Ekim 2008

Hayvancıklar


Tuhaf tuhaf yazılar görüyorum “Buraya çöp atan eşektir” gibi geçen bir öğrencim okumuş öğretmenim dedi dayım dün çöp attı oraya şimdi eşek olur mu? Sizin ailede de bu tür şeyler yapan var mı?(Kibarca sizin ailede de eşek var mı?) diyor.
Zavallı hayvanları neden böyle kötü işlere alet ederler ki siz hiç yere çöp atan eşek gördünüz mü? Ne güzel hayvanlardır onlar Murat KEKİLLİ dünyanın en güzel gözleri eşeklerdedir diyerek değerlerini vermiş. Biz insanlar arasında hep kötü şeyler hayvan adlarıyle anılır… Birisi kaba bir hareket yaptığında höst deve deriz kaba bir deve görmüş gibi yada saçma sapan işleri yapanlara öküz müsün oğlum deriz öküzler sorunsuz otlanan yiyeceğini yiyen kızdırmazsan çokta sakin hayvanlardır. Bence hayvancıkları böyle kötü kelimelerde kullanmayalım toplumdan kişiler seçerim mesela kaba saba hayvan adlarıyla anlattıklarımız onların adlarıyla anlatalım o isimleride normalde koymayı yasaklayalım mesela çok kaba birimi ferit o ismi koymayı yasaklayalım artık birisi kaba bir şey yaptı mı höst feritmisin diyelim yada birisi sınırı mı aştı hoşt köpek yerine hoşt Gökhan diyelim … Bide bu hayvancıkların seslerinden kötü yorumlar yapanlar vardır. Akşam ve yatsı ezanı arasında köpek ulursa o civarda biri ölür. Gece vakitsiz horoz öterse savaş çıkar. Tavşan, tilki ve kara kedi yolu keserse, uğursuzluk gelir. Kara karga kimin evinde öterse, o haneden cenaze çıkar. Baykuş kimin evinde öterse o haneden cenaze çıkar. Baykuş kimin evinde öterse o haneye ya bela gelir, ya da ölüm. Kurbağalar sesini yükseltirse yağmur yağar.ah zavallı hayvancıklar bu kadar suçsuz olupta hep olumsuzluklara bağlanan zavallı hayvanlar.. Neler yaparız bu hayvanlara köpeğin ulumasını önlemek için köpek kovalanır, taşlanır, önüne ekmek doğranır, ‘başını ye’ denir. Baykuş da sesinin ve yüzünün sevimsizliği, yıkıntılarda ve terkedilmiş yerlerde yuva yapması bir ölüm kuşu olarak bilinmesinin temelinde yatan nedenlerdendir. Baykuşun da tıpkı köpek gibi salt ötmesi ile değil, aynı zamanda ötüş biçimi, ötme zamanı, konduğu ve öttüğü yerle de ölüm habercisi olduğuna inanılmaktadır.
Kısaca hayvancıkları rahat bırakalım güzel kelimelerede devam edelim aslan gibisin koçum benim gibi hoşçakalın.
Not. Burada kullanılan isimler mizah adına kullanılmıştır kesinlikle yanlış anlama olmasın.

28 Ağustos 2008

Yarım Kalan Aşklar


Bazen bir yerde biriyle tanışırsınız okulda, yolda, yaptığınız bir gezide... Gözleriniz kenetlenir ortada bir elektrik vardır ama dile gelmez bir türlü konuşursunuz konuşursunuz ...Bu konuşmanız ilk ve son olur yada en iyi ihtimal bir gün daha... Her şeyi konuşursunuz çapkınsanız bir durgunluk gelir; derli toplu konuşursunuz, çekingenseniz diliniz açılır. Tüm sakinliğiniz gider kalbiniz yerinde duramaz ... Kalbiniz patlamaya hazır bir bomba gibidir öyle hızlı çarpar ki...Ama böyle doluyken dile gelmez içinizdekiler binlerce kez ağzınıza gelir telefonunuzu alsam yada bir daha görüşebilir miyiz demek…Geçer o gün bir daha onu görme imkanınız yoktur ondan size kalan kalbinizdeki acıdır… Size aşk böyle öğretilmemişti; fedakarlık, zaman, tanımayla olur sanıyordunuz bu zamana kadar hepte öyle olmuştu ama bu bambaşka bir şey kalbiniz beyniniz gibi öğrenmiyor aramıyor hiçbirşey… Yanarsınız ateşler içine atırsanız o kadar acı çekmezsiniz keşke dersiniz ondan bana bir şey kalsaydı bir daha buluşma umudu... Hayaller kurarsınız hayali bile güzeldir onunla bir günün hayali bile sizi mutlu eder. Gece olur patlamaya hazır kalbiniz artık patlamıştır ağlarsınız belki, kendinize kızgınlıktan mı yoksa sevginizden mi bilinmez belki de ikisi içinde… Yatarsınız onu düşünürsünüz oda beni düşünüyor mudur dersiniz yoksa ben hepsini hayal mı ediyorum, onun kalbi dolumuydu acaba…. Korkmayın onun kalbinde de siz varsınız ve oda bütün gün sizi düşündü ve oda sizinle dolu bu gece… Bir daha hiç görüşmeyecek olsanız da öyle bir yerde öyle bir yerdesiniz ki kalbine kalbinize kim girerse girsin o kimsenin alamayacağı kalbinizin köşesinde... Bilgisayarınızı açın Ferhat GÖÇER çalsın…
Hoşçakal aşkların güzeli
Kavuşur elim sana günün birinde
Sarılıverir beline dokunur tenim
Sana yeniden
Hangi gün taşınır dönerim
Bilinmez boş kalacak yüreğim
Söz verdim sana ölene kadar ayrılmam

Okul ve Çocuk

Bu paragrafta yaptığımız hatalardan bahsedelim.Yapılan en yaygın hata çocuk okuldan gelir gelmez onu dersin başına oturmaya zorlamaktır. Dinlenmesi için hiç fırsat vermeden hemen ödevini yapmaya zorlamak çocuğun ödeve karşı antipati duymasına kötü duygular beslemesine sebep olur. Çocuk okuldan geldiği zaman belirli bir süre rahat bırakılmalı sevdiği şeyleri yapmasına izin verilmeli sonra çocuğunuzun çok daha verimli bir çalışma yapacağından emin olun. Diğer yapılan bir hatada anne babaların çocuğa devamlı ders çalışmalarını hatırlatmaları çocuk anneyi veya babayı gördüğünde devamlı ders aklına gelecek ve anne,baba-çocuk arasındaki ilişki bozulacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki başarısız bir ders telafi edilebilir ama anne,baba- çocuk ilişkisinin düzeltilmesi çok zordur. Yapılan hatalardan biride ailelerin çok yüksek motivasyonlu olması çocuktan yapabileceğinden daha fazlasını istemesi bu nedenle çocuk nasıl olsa annemi babamı memnun edemeyeceğim deyip yenilgiyi baştan kabul eder, doğrusu çocuğa ulaşabileceği hedefleri koymaktır. Çocuk hedeflere ulaştıkça motive edilmeli yeni hedefler konmalıdır. Çocuğa karşı yapılan en büyük hata şiddet uygulamaktır küçükken şiddet gören çocuk ilerde de şiddet uygulayabileceği unutulmamalıdır çocuğa ceza yerine ödüller konularak olumsuz davranışlar engellenebilir. Ödül deyince hep maddi şeyler akla gelmemeli annenin bir gülümsemesi çabasını övmesi bile çocuk için ödüldür. Eğitimde ceza son çaredir ille ceza verilecekse bu ceza çocuğun sevdiği bir şeyden mahrum etme şeklinde olmalıdır. Mesela sevdiği bir yiyeceği yapmama, televizyon izlememe bilgisayarla oynamama gibi cezalar verilebilir.

Yaz geliyor yine karneler alınacak unutmayalım ki o karneler sadece çocuğa değil size de verilmiş karnelerdir. Anne babalar şunu bilmeli karnedeki notlar yorucu bir dönemin özeti çocuğa karne günü gösterilecek olumsuz bir tepkinin çocuğa yararı olmayacak önlemler çok önceden alınmalıydı… Karnedeki notlar zayıf ise anne babanın bu durumu memnuniyetsizliklerini bildirme hakkı var. Ama bu yöntem korkutucu, örseleyici veya ezici biçimde olmamalı. Hele hele asla şiddet içermemeli. Peki ne yapmalı dediğiniz duyar gibiyim açıklayayım çocuk başarısız ise karşımıza oturtmalıyız bak çocuğum şu derslerin başarılı afferim sana ama bak şu iki dersin zayıf şimdi beraber oturalım ve bu derslerin bir dahaki sene nasıl daha iyi olabileceğini düşünelim bir çözüm bulalım ve beraber yaz için çalışma programı hazırlayalım denip bir program hazırlanmalı ama bu programı çocukla beraber hazırlamalıyız ki çocuğumuz programı benimsesin istekli bir şekilde çalışsın.

Çocuğun başarısızlığın üç nedeni vardır.1)Kişisel özellikler 2)Aileden kaynaklanan sebepler 3)Okuldan kaynaklanan sebepler. Bunları kısaca açalım kişisel özelliklerle kastımız çocuğun IQ seviyesi, depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktiviteyi. Çocuğun bu alandaki sorunları önce aile kendi içinde çözmeye çalışmalı sonra profesyonel çözüme başvurulmalı. Aileden kaynaklanan sebeplerle kastımız anne babanın sağlıklı model olması, ders çalışma ortamının sağlanması, ailenin kültürel durumu, başarısızlık karşısında çocuğun aşağılanması dövülmesi. Okuldan kaynaklanan sebeplerle eğitim öğretim programının çocuklara uygun olması öğretmenin bilgi aktarımı okuldaki disiplini kastediyoruz.

Son olarak siz anne babalara birkaç öneride bulunmak istiyorum. Öncelikle çocuğunuza her konuda örnek olun asla çocuğu zorlamayın tehdit etmeyin, kesin kararlı ama yumuşak disiplin içinde olun, yemek konusunda yemek seçmeyi önleyin sevmediği yemekleri yediğinde sevdiği yiyecekleri ödül olarak verin, yemek için masa ve sandalyeyi tercih edin televizyon karşısında yemek yemesine izin vermeyin, kültürel faaliyetlere beraber katılın beraber tiyatroya, sinemaya gidin kitap okuyun. Saygılarımı sunar, yazımın yararlı olması dilerim.

Meleğim


Üniversiteyi kazandıktan sonra zaman hızla geçmiş son seneme gelmiştim. Çok ama çok hoşlandığım bir kız vardı:Ayşe. Üç haftadır peşimdeydim ama ne yapsam beni fark etmiyordu. Uzun süredir de benim peşimde olan bir kız vardı o ikinci öğretimdi ben birinci öğretim dersleri gece olmasına rağmen sık sık beni görmek için gündüzleride üniversiteye geliyordu. Arkadaşlarımın şu kız devamlı sana bakıyor demesiyle onu fark ettim. Her gün geliyor gözlerini benden ayılmıyordu ben ise Ayşe’den başkasını görmüyordum.Bir gün Ayşe’yi kantinde bir erkekle samimi bir şekilde konuşurken gördüm, birkaç gün böyle devam etti ben arkadaşıdır diye umursamadım ta ki onları el ele görünceye kadar … Artık hayattan zevk almıyordum arkadaşlarımın zoruyla dışarı çıkıyor nerdeyse hiç gülmüyordum.(Şimdi ise ona dualar ediyorum iyi ki elini tuttuğu erkek ben değilmişim diyorum.)Arkadaşlarım eski neşemi geri getirmek için gözlerini benden ayılmayan kızın ismini öğrenmişlerdi:Melek. Üniversitede pek iyi tanınmıyormuş ama arkadaşlarım bunun önemli olmadığını birkaç gün onunla çıkarsam her şeyi unutacağımı söylüyorlardı. Ben ilk başta soğuk baktım aslında çok güzeldi ama geçmişi beni korkutmuştu onun üzüntülerime üzüntü katacağına inanıyordum. Bir gün çok sıkıldım artık yalnızlık canıma tak etti. En yakın arkadaşım Özgür’ü alarak kantine gittim Melek’in dersten çıkmasını bekledim. Bir süre sonra çiktı, kantinde bir süre arkadaşlarıyla oturdu. Sonra tek başına üniversitenin çıkışına yöneldi çok heyecanlanmıştım montumu unutarak hızla arkasından çıktım hava çok soğuktu ama ben soğuğu fark etmiyordum. Çekinerek yanına yaklaşıp pardon benim adım Kemal uzun zamandır güzelliğinizle dikkatimi çekiyorsunuz sizinle tanışmamız mümkün mü acaba dedim. Tabi dedi rahatladım on dakika beraber yürüdük,konuştuk.Beni araştırmış sınıfımı,şubemi,memleketimi… öğrenmişti.Bunlar kolayca öğrenilebilirdi ama bunları ilk günden söylemesi ilgisini belirtmesi beni şaşırtmıştı.Ertesi gün yine görüştük.O gün bana geçmişini anlattı bundan önceki sevgilisiyle bir buçuk sene aynı evi paylaşmış ne yazık ki ondan önceside varmış.Her şeyi en küçük ayrıntısına kadar mertçe anlattı. Ertesi gün tatildi buluşmaya karar verdik, sabahtan akşama kadar gezecektik. Sabah erkenden buluşacağımız çay bahçesine gittim bekledim bekledim 2 saat geçti gelmedi onlarca kez telefon ettim, telefonu kapalıydı merak ve üzüntü içinde eve döndüm.Akşam üstü mesaj çekti yapamıyorum eski sevgilime döndüm diyordu ne olmuştu her şey o kadar o kadar güzeldi ki… Telefon ettim açmadı bir süre sonra aradı mesajı bir buçuk sene beraber kaldığı sonradan adının Yılmaz olduğunu öğrendiğim eski sevgilisi çekmiş ben arayınca da telefonu o açtırmamış. Şimdi bakkala çıkmış kavga etmişler ve onu birazda hırpalamış galiba hemen geliyorum dedim gelme dedi ben onu dinlemeden hızla evden çıktım.Yolda Özgür’ü gördüm onunla beraber Meleğin evine gittik zili çaldım pencereden önce o sonra Yılmaz çıktı, Yılmaz’a görüşmek istediğimi söyledim geliyorum dedi. Az sonra Melek pencereden tekrar çıktı görüşmenizi istemiyorum lütfen git dedi onu dinlemedim bekledim Yılmaz inmedi en sonunda Melek’in ısrarlarına boyun eğerek oradan ayrıldım. Ertesi gün Yılmaz aradı Melek ile gelip seninle konuşmak istiyoruz müsait misin? dedi.Onları evimin önündeki çocuk parkına çağırdım, 5 dakika sonra geldiler. Melek bir kenara çekildi, Yılmaz ile konuştuk bana geçmişlerini anlattı Melek’i çok sevmiş, çok şey yaşamışlar onu çok seviyormuş, Melek bir süre onun çocuğunu bile taşımış ama, doğurmak istemediğimden çocuğu aldırmışlar. En sonunda ağlayarak onu seviyorsam çekileceğini söyledi… Bense bizim ilişkimizin yeni olduğunu çekilmesi gerekenin ben olduğumu söyledim.Melek’e kararımızı benim söylememi istedi. Melek’in yanına giderek konuştuklarımızı anlattım. Yağmur yağıyordu yağmura Melek’in gözyaşları karıştı bana bir anda sarıldı o an bende gözyaşlarımı tutamadım. Ancak daha sonra kendimi toplayarak kollarından ayrıldım onu Yılmaz’a teslim ettim. O gece hiç uyuyamadım onu gerçekten sevdiğimi anladım sabahın ilk ışıklarıyla evine gittim iki üç kez zili çaldım en sonunda kapı açıldı. Yılmaz’a Melek ile konuşmak istediğimi söyledim tabi dedi.Melek’e bu şartlarda onunla beraber olamayacağımı ancak Yılmaz’dan ayrılırsa yalnız kalmayacağını benim her konuda ona yardım edeceğimi söyledim sarıldı onlarca kez beni öptü bende onu öptüm ayrıldık o akşam beni aradı Yılmaz evi terk etmiş, kesin olarak ayrılmışlar. O gece buluştuk ve ilk defa birbirimizi sevgimizi söyledik. Artık ne annem ne arkadaşlarım ne de okuluma önem veriyordum bir ay hızla geçti bu sürede bir dakikamız ayrı geçmedi artık onun evinde kalıyordum. Bir ay sonunda annemle tanıştırdım ondanda evet çıktı.Aynı gece evlenme teklif ettim. Ertesi gün ailesinin yanına İzmir’e gidecekti,ailemde olumlu bakarsa olur dedi;dünyalar benim oldu hayatımın en güzel günüydü. İzmir’den üç gün sonra geri döndü.yüzü asıktı ne oldu yoksa ailen mi?dedim. Hayır Yılmaz verem olmuş bakıma ihtiyacı var onu yalnız bırakamam tekrar aynı evde kalacağız dedi. Dünya başıma yıkıldı vicdanı sevgisini yenmişti,ayrıldık.O günden sonra hiç konuşmadık ama ben her gece onu görmek için kantine gittim. Onu her gördüğümde nefes alamadım yüzüm rengini kaybetti.Her gece Melek rüyama girdi ve ben her sabah ağlayarak uyandım.

Hakkettiğin Yere Gelmek yada Gelememek!

Adam kayırmanın, torpilin olduğu bu ülkede bu şartlarla bir adım ileri gideceğimize inanmıyorum.

Bu kelimeleri hep duyuyoruz ama bilmeyenler için açıklayalım yinede başkasını haksızca bir yere getirmek yada hak etmediği bir şeye ulaşmasına sebep olmak anlamına gelen gıcık olduğum karşı durduğum deyim.Bir diğer ibare şekli ise torpil yapmak olup yapanın yada yaptıranın cebine bayramlarda seyranlarda çocukların patlattığı torpilden bolca miktar yerleştirilmesi bu deyimin kullanımını azaltacaktır.Maalesef ülkemizde ve gelişmemiş ülkelerde bu deyim insanların en sevdiği hobilerindendir.

Hastaneye gidersin diş yaptıracaksın tanıdığın varsa bir hafta içinde olur dişin yoksa 3-4 ay içinde alırsan şanslısın…

Gazetelerin kanalların belli bir görüşü olabilir mi bence olamaz, objektif olmalı her konuya.Oluyor olsun ama biraz esnek olun bari. Kendi içinde kendi düşüncesindeki yazarlar bile birkaç aykırı yazı yazdığında kendi doğrularını o gazeteden uzaklaştırıyor…

Antrenör geliyor Türk veya yabancı fark etmez yanında 3-4 futbolcu getiriyor. Futbol 11 kişiyle oynanıyor biliyorsunuz 7 kişide acayip objektif hakkeden oynuyor ama getirdiği 4 kişinin mevkiinde nedense hep kendi getirdiği oyuncular hakkediyor! İnsanların garip takıntıları var kendi getirmediyse o oyuncu ağzıyla kuş tutsa boş kendi getirdiğin yanında…

Örneğimiz daha çok var sizin çoğaltmanızı rica ederim. Başta söylediğimizi sondada diyelim.Adam kayırmanın, torpilin olduğu bu ülkede bu şartlarla bir adım ileri gideceğimize inanmıyorum. Hak edenin hak ettiği yere geldiğinde her şeyin çok daha güzel olacağını göreceksiniz benim ömrüm yetmez ama belki siz görürsünüz. Hep derler ya kitabın başında bu yazımı anneme, babama… ithaf ediyorum diye bende bu yazımı ne kadar azda olsalar hak ettiği yerlerde olanlara ithaf ediyorum.

Baba

Bugun dışardaydım. Durakta otobüs bekliyorum üç kız var oks’den bahsediyorlar. Bende bugun gözetmen olarak görevli olduğumdan ilgimi çekti sohbetleri önce derslerden filan bahsettiler sonra çeşitli küfürler daha 15 yaşındalar ve kızlar.. Sonra çevreden geçen gençler dikkatimi çekti her geçen kızlara bakıyorlar 13-14 yaşından 24-25 yaşına kadar… Pazarın önünde durak, kalabalık her geçen erkek bakıyor kızlarda bağzılarına bakıyor belki öylesine belki hoşlanıyor yada başka bir neden bilemem. Kızları bir kenara koyalım geçen erkeklere bakarak söylüyorum affınıza sığınarak ne kadar aç bir toplumuz biriyle çıkalım çıkmayalım her zaman neden ikinci üçüncüyü istiyoruz neden elimizdekinin kıymetini bilmiyoruz. Bu genelde her kıza yapılan bir şey kızlarda yani küfür filan ediyorlar ama öyle herkeze boncuk dağıtmıyorlar. Şuradan anladım: Arabayla gençler geçiyor 22- 23 yaşlarında kıza bakıyorlar kız bir anda baba diye bağırdı ben etrafıma bakıyorum babası nerde diye kız arkadaşına konuşmaya devam etti yaa manyaklara bak babam yaşında hala utanmadan bakıyor!

Önüne bakan yok demiyorum ama o kadar azıski bir kızla normal arkadaş olamayacağına inanan bir sürü erkek var başta… Gençlik anlıyorum kanı kaynıyor bakarsın, konuşursun çıkarsın gezersin bunlara hiçbir itirazım yok nenem gibi görücü usulu ile evlenecek değilsiniz tabi ama lütfen elimizdekinin kıymetini bilerim hayatınızda biri varken diğerine bakmayalım erkeklerden bahsettim baştan beri kızlar içinde geçerli bunlar hep hatayı yapan erkekler değil tabiki. Birini bulduysak sevebileceğimiz sonuna kadar giderim bizim dürüstlüğümüz doğrululuğumuz yanlış yapacak insanı düzeltir hiç merak etmeyin sen eğer sevgilini aldatıyorsan sevgilinde sadık olmasınıda hiç bekleme bazen görmesende bazı şeyler hissedilir. Biz dürüst olalım doğru olalım, sadık olalım karşımızdaki hata yaparsa yapsın onun utancı ona yeter. Sağlıklı, dürüst, doğru ve tek eşli ilişkiler diliyorum.

Bir Side Hikayesi

Bu yazımda temmuz ayı içerisinden yaptığım benim açımdan çok ilginç olan Side gezimi anlatacağım. Adını vermek istemediğim bir tur şirketiyle anlaştık beş geceydi ve onların anlaştığı otel ve kendi otobüsleriyle gidecektik. Akşam dokuzda yola çıktık tahmini yolculuk süremiz 12 saatti terminallere filan girmeyeceği için daha çabukta varmayı planlıyorduk. Tabii evdeki hesap çarşıya uymadı evet şirket bizi otelin kapısında bıraktı ama saat tam ikiydi, yani yolculuğumuz 17 saat sürdü sebebi ne trafik nede başka bir şey İstanbul’dan bile yolcu beklemesi dolayısıyla 3 saatte çıkabildik; düşünün yani durumu…Nihayet otele vardık otel tahminlerimizden de güzeldi. Yeşillik içinde hoş bir oteldi, başlangıçın aksine bundan sonrası için sorun olmayacağını düşündüren bir yapısı vardı. Odamıza yerleştik klimalı serin hoş bir odaydı her şey dahil sisteminde olduğumuzu belirtmek için kolumuza bileklerimizi taktılar ilk başta garip gelen bu bileklik sonradan hoşuma bile gitti hatta son gün ayrılmak zor geldi. Havuza gittik büyük kaydıraklı güzel bir havuzu vardı ilk gün harikaydı özetle yedik,içtik,yattık eğlendik.ikinci gün denize gittik burada hayal kırıklığına uğradık ne yazık ki deniz çok dalgalı ve kıyıdan birkaç metre sonra hemen derinleşiyordu. Oranın denizi hep öyleymiş ne yazık ki olsun dedik her güzelin bir kusuru vardır. Havuzda devam yemekler güzel ama harika değil idare ediyoruz aynı gün pasta bitmiş aşçıya söyledim getirsinler diye, sonra aşçıyla kavga ettik ne kötü elemanları var filan demeyeceğim çalışanları çok kibardı kısa bir muhabbet ettik bizim bolluğa geldiğimizi normalde bu kadar çeşit ve güzellikte yemeklerin olmadığını söyledi. O akşam otelin animasyonuyla tanıştık. Önce yarım saat çocuklar için dans sonra büyükler.. Yarışma olacaktı üç değişik ülkeden yarışmacı istiyordu sunucu bir Rus bir İngiliz ve bir Türk gelmesini istedi fıkra gibi.. Bir İngiliz bir Türk bir de Fransız bir gün yarışmaya girmişJ.. Üçü de erkekti ilk görevleri müzik eşliğinde striptizdi bu yabancılar aşmış dedirten ilk olay bende bu oldu. Türk yüzeli kilo civarındaydı ondan bu yarışmada pek iyi bir puan alamadı. İkinci yarışma şarkı söylemeydi önce normal şarkı söylendi sonra aynı şarkıyı ağzında topla…Herkez kendi dilinde şarkısını söyledi Şişman arkadaş(TürkJ) benim annem güzel annem şarkısına yaptığı güzel yorumla bu bölümü kazandı. Üçüncü yarışma bayan taklitiydi arkada giydirilen yarışmacılar bayan şarkıcıların şarkılarında playback yaptılar şişman harikaydı kıyafetleri hareketleri yine o kazandı. 2-1 öndeydik halaylar çekip oynuyorduk havaya ateş edesim geldi(?) Sıra sondan bir önceki yarışmaya gelmişti yarışma dans etmeydi herkez bir kızla müziğe uygun değişik dansları edecekti yanımdaki Rus yarışmacını eşiymiş koştu gitti Türk’e eş bulunamadığı için animatör onla dans etti İngiliz’in eşi geldi o kendi çapında bir şeyler yapıyordu ama İngilizlerin az olmasından mı yoksa pek sempatik olmaması nedeniyle mi bilmem puan alamıyordu. Bu yarışmayıda Rus ve çılgın eşi kazandı neden çılgın dediğimi son yarışmada anlatacağım. Son yarışma elbise toplamaydı yarışmacılar seyircilerden gidip elbise toplayacaklardı. Baktım herkez bir şeyini çıkartıyor kimi tişörtünü kimi terliğini kimi şortunu kimi de sütyenini(?) evet sütyen yanımdaki rus kadınlar biden sütyenlerini çıkarıp verdiler galibime gitti bize ters gelen bir şey Türklerden çıkaranda yoktu zaten .Sonra Rus yarışmacı tekrar geldi az gelmiş olacak ki bir şeyler daha istiyordu o an hayatımın en şaşırtan olayını yaşadım Rus’un eşi yanımda iç çamaşırını çıkardı eşine verdi. Ben öyle kaldım. Sonuçta öğrendim ki bu tür şeyler ötekilere göre daha fazla puan ediyormuş Ruslar üstün gayretleri sonucu yarışmayı kazandılar. Kadın yine yanımda iç çamaşırını giyip gitti. Dördüncü gün yemeklerin çeşitlerinde azalma olmuştu pasta filanda yoktu öğünlerde neyse doyuyoruz deyip önemsemedik o gün. Havuza gittim havuzda çeşitli şeylerin dolaştığını gördüm ot gibi siyah şeyler. Yüzerken ayağıma bir şey dokundu üstün dalma yeteneklerimle(?) dalıp çıkardım bardakmış su altında biri bir şeyler içmeye çalışmış galiba havuzdan da soğudum.Beşinci gün dün yediğimiz İnegöl köfte ile sebze yemeğinin karıştırılıp bir yemek yapıldığını fark ettim içine güzel oldun diye 2-3 günlük mantar yemeğini de atmışlar. Haklarını yemeyeyim tur şirketi yemekler Ruslara yönelik zorluk çekebilirsiniz ama çeşit çoktur doyarsınız demiştiler ama Rusların kalan yemekleri karıştırıp yediğinden bahsetmemişti.. Son olarak gün içinde yapılan çeşitli etkinliklerden bahsedeyim sizi alıp voleybol su topu gibi oyunlar oynatıyor animasyon ekibi bir kız ve bir erkek ama anlamadığım bir şey var neden onlar bizden daha çok eğleniyorlar kıskançlık mı belki ama ben dayanamadım bunlar yalnız oynuyorlar hiç pas vermiyorlar her golu her sayıyı kendileri yapmaya çalışıyorlar kenardan da dj gaz veriyor su topunun kralından harika bir gol. Daha…Tamamda ben golleri izlemeye gelmedim ki paslaşmak gol atmak oynamak istiyorum. İlk gün harika bulduğum bu otel artık güzel gelmiyordu iyi ki daha fazla anlaşmamışım diye de sevindim doğrusu. Otobüs yine bizi otelden aldı yine uzun bir yolculuk ve evimdeyim evim evim güzel evim.

Ah Şu Otobüsler

Küçük bir şehirde yaşıyorsan otobüsler sorun değildir mesafeler 10-15 dakika. Binersin otobüse oturmuşun, ayaktaymışın hiçte önemli değildir. Ama İstanbul’da yaşıyorsan her şey sorundur otobüsü beklemek, otobüste oturmak, ayakta durmak… Yolculuk en az bir saattir koltuğuna sahip çıkman gerekir. Bu yazımda gençlere koltuklarına sahip çıkmaları için nacizane önerilerde bulunacağım…

Birincisi dışarıyı seyredersin ama kötü şeyler düşünmen gerekir. Sevgilinden ayrılmışın yalnızsın kimsen yok gibi.. Seni gören vah vah çocuk ne dertli demeli… Orta yaşlı ise ayakta olduğunu, yaşlı ise yaşlılığını unutmalı. Tüm kötü düşüncelere rağmen bu bakışı yapamıyorsanız size “Benim hiç babam olmadı amca…” diye başlayan küçük Emrah filmlerini izlemenizi tavsiye ederim bu son çare mutlaka işe yarayacaktır.

İkincisi otobüse binerken şöyle kitap,dergi gibi bir şey almaktır. En güzeli gazetedir ama. Açarsın kocaman kimseyi görmezsin okursun okursun… Biterse bir daha tersten başlar bitirirsin .Burada önemli olan gazeteyi hiç bitirmemektir, biterse Allah korusun ayaktasın, aman dikkat!

Üçüncüsü uyur numarası yapmak. Bu numara çok geçerli ve her zaman işe yarar ama yanınızda mutlaka hırka kazak gibi bir şey bulundurun ki kafanız camda rahat etsin. Bir de arada gözünüzü şöyle azcık açınki ineceğiniz durağı kaçırmayın. Numara yerine uyusam olmaz mı dediğinizi duyuyorum. Hiç tavsiye etmem ben denedim ve her seferinde son durakta buldum kendimi.

Dördüncüsü eline bir öss kitabı alırsın şöyle kalınlarından başlarsın çözmeye burada da kafanı kaldırmamak şart arada gözlerini ovar, boynunu kütletirsende süper olur. Etraftan şunları duyarsın vah vah şu gençliğin haline bak otobüste bile soru çözmek zorundalar vah vah…

Bazen tüm bunları yapmanıza rağmen size bir şey diyemeyen ama arasında “Gence bak nasıl oturuyor ayıp ayıp” gibi konuşan kimselerde karşınıza çıkacak duymamazlıktan gelin. Ama yanlarına da bırakmamak gerekir. İneceğiniz zaman sekerek kalkın otobüsten yavaşça inin ve indiğiniz gibi ilk kaldırımda bacağınızı kaldıramıyor gibi yapıp atın kendinizi yere. Sonra onların yüzüne bakın acılı bir ifadeyle işte o yüzlerindeki ifadeyi unutamayacaksınız otobüse rezil olmuşlar bir sakat biri hakkında konuşmuşlar onun ezikliği, vicdan azabı bide siz bakmışınız acılı acılı vah vah…. Yok ya yazdım ama bu kadar da acımasız olmayın.

Güzel güneşli bir gün tüm bunları yazdım gülerim eğlenirim şu üç günlük dünyada diye . Ben yaşlılara, bayanlara hep yer veririm sizinde yer verdiğinize eminim hoşçakalın.

Ah Şu Cep Telefonları

Cep telefonu güzel bir icat. Ama kullanan kişiye göre şekil alan bir alet. Bu yazımda bu şekilleri yazmaya çalışacağım.

Bir anımla başlayayım bir zamanlar güzel bir sevgilim vardı(ah şu gençlik) arkadaşı tuvalette mesaj çekmeye çalışırken nasıl olmuşsa telefonunu tuvalete düşürmüş nasıl olur diye çok gülmüştüm komik değil mi komik tabi ama gülmeyin ben güldüm boşuna dememişler gülme komşuna gelir başına diye aynı şeyi bende yapıyordum tuvalette mesaj çekmeye çalışıyordum kız arkadaşıma zaten ne gelirse başımıza bu kızlardan geliyor!!! Düşürdüm evet bende yaptım ve onun kadar şanslı değildim köydeydim uzun bir boruyla topraktaki çukura gidiyordu telefonu görüyordum ama çok aşağıdaydı ama şanslı olduğum bir konu vardı kaldığım öğretmen arkadaş bir dahiydi ve yeni bir icatla karşı karşıyaydık yeni icadıyla telefonumu çıkardı. Telefonumu yıkadım köpükledim ama içime sinmedi sonra sattım size tavsiyem ikinci el telefon almayın aldığınız telefon benim telefonum olabilir.

Birazda çevremde gördüğüm cep telefonu manzaralarını anlatayım. Bazılarında sanırım sesimizin dörtte biri karşıya gider diye bir inanç var bu tipleri her yerde görebiliriz yolda otobüste her yerde konuştuklarının hepsini duyarsınız kulağınızı tıkasanız bile öylemi haaa haaa seni şerefsiz yaa ben senin şerefsiz arkadaşını dinlemek zorundamıyım. Sevgilim nasılsın tamam bebeğim gelirim… yada telefonda sevişmeni… Birde cep telefonları çaldığında duran tipler var telefonu çalıyorsa durur öyle konuşmaya başlar sıkıntılı bir konu konuşuyorsa dönmeye başlar ama hiç ilerlemez bir daire çizin dönsün dursun. Bu yolda duran tipler eminim ki araba kullanırken telefonu çalıyorsa durmaz hem kullanır hem konuşur öylede ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Birde özellikle gençlerde görüyorum telefon onun her şeyi oluyor nereye gitse yanında gece yastığının altında telefonla uyuyor telefonla kalkıyor yani, eskiden ayıcıklara filan sarılırdı şimdi cep telefonlarına … Telefonlarıyla o kadar bütünleşmişler ki on parmak mesaj bile çekebiliyorlar düşünün yani durumu.

Kim ne derse desin cep telefonu internetle birlikte çağın icadı. Ama doğru kullanmasını bildiğimiz sürece, lütfen biraz dikkat.