28 Aralık 2010

Seni Görünce…

Delikanlının hayatında ne olduğunu bulamadığı bir eksiklik vardı, arada sebepsiz kendini kötü hisseder, karamsarlık kaplardı her yanını. Altı ay olmuştu sevgilisinden ayrılalı. Ayrıldıktan sonra birkaç denemesi olmuş gezip tozup, günümü gün etmiş ama aşık olamamıştı. Son sevgilisi giderken sanki kalbini de alıp götürmüştü. Son zamanlarda ümitsizliğe kapılıp, aramayı bırakmış, içine kapanmıştı. Tam bu anda o geldi, bir anda girdi hayatına… Kız işe yeni başlamıştı, aynı bölümde çalışıyorlardı sık sık karşılaşsalar da yüzüne bile bakmamıştı doğru dürüst. Bir gün kızın işle ilgili bir konuda yardıma ihtiyacı oldu delikanlıya gitti delikanlı yoğundu kızı tersledi önce, sonra üzüldü çağırdı tekrar kızı yanına ilk defa o gün kızın gözlerine baktı ve kalakaldı gözlerinde… İşleri bitince biraz sohbet ettiler kızın konuşması yüzü, hareketleri öyle tatlıydı ki… Ilık bir şeyler aktı delikanlının içine garip bir şey delikanlı aşkı; fedakarlık, zaman, tanımayla olur sanıyordu bu zamana kadar hepte öyle olmuştu ama bu bambaşka bir şeydi kalbi kendi sözlerinizi inkar ediyordu… Kız öyle masum, öyle tatlıydı ki kısa zaman da delikanlının yüreğine girdi. Delikanlının içine kızın gözleri işlemişti artık onu görmeden yapamıyordu, çeşitli bahanelerle yanına gidiyor onu görmek için fırsatlar yaratıyordu. Kız ise çekingendi çok konuşmuyordu, delikanlıya herkese davrandığı gibi davranıyordu. Bir süre delikanlı bir işaret bekledi, beklediği işaretin gelmesini “Seni bu hayatta kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum” demeyi çok istedi ama gelmedi o işaret, hiçbir şey diyemedi. Bir süre sonra sevgisinin karşılıksız olduğunu düşünmeye başladı, belki kız için sıradan biriydi… Düşünceler beynini kemiriyor, artık hayal bile kuramıyordu. Birkaç gün yanına gitmedi görmezsem unuturum belki dedi ama olmadı üç gün dayanabildi dördüncü gün yine yanındaydı. Onun yanındayken rüyada gibiydi o an ölse yüzündeki mutluluk sonsuza kadar sürecek…
Delikanlı eksikti artık, içindekiler onu yiyip bitirmeye başlamıştı bir gün “ne olursa olsun” dedi ama konuşmaya cesaret edemiyordu en iyisi içindekileri bir mektupla anlatmaktı, o gece oturdu sevdiğine içindekileri döktü:
Merhaba Canım;
Aşk defterini kapamış, buraya kadarmış dediğim an sen girdin hayatıma… Başta önemsemedim, “herkes gibi biri” dedim kendi kendime; ama kalbe söz geçirmek ne mümkün ben “herkes gibi” dedikçe kalbim “özel” diyordu. Olmaz olamaz deyip senden uzaklaşmak istedikçe daha da yaklaştım sana. Bu sabah yine kendime söz vererek çıktım evden dedim ki “en çok beş dakika gidip konuşacaksın, başka yanına gitmek yok” gene olmadı canım yine tüm gün yanındaydım artık bir saat bile seni görmeden dayanamıyorum. Şimdi yine evdeyim yine seninle doluyum, artık bir dakikam seni düşünmeden geçmiyor. Seninle daha önce konuşmak istedim doyasıya “Seni Seviyorum” demek ama “beni yanlış anlar” dedim “her kıza böyle mi davranıyor “diye düşünür, sabret… Ama artık dayanamıyorum canım kimse böyle aniden girmedi kalbime ve ben kimseyi böyle sevmedim. Zamanında gezdim, tozdum hatta bazen severim ümidiyle, uzattım bir gün aşık olursun belki dedim ama olmadı…Sen herkes den, her şeyden farklısın canım. Dışarıya çıkıp avaz avaz “seni seviyorum” deyip dağa, taşa, her yere senin adını yazmak istiyorum. Hayatta gerçekten ilk defa bu kadar içten söylüyorum bu iki kelimeyi… Güzel yüzün, konuşman, altın kalbinle öyle bir içime girdin ki anlatamam… Bilmiyorum bana karşı ne hissediyorsun; belki arkadaş belki abi belki de… Ne hissedersen hisset, ne dersen ne, ne yaparsan yap hep kalbimde olacaksın. Belki hayır, bir daha seni görmek istemiyorum diyeceksin şuna emin ol ki canım nasıl istersen öyle olacak mutsuzluk veren sevgi, sevgi değildir zaten yani görmek istemiyorsan görmeyeceksin, konuşmak istemiyorsan sesimi duymayacaksın. Her şeyine “evet “ama yüreğime karışma! bil ki canım sevgim hep içimde olacak seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim seni sevdim, seviyorum hepte seveceğim…
Devam edecek…
(İki Bölüm)

18 Aralık 2010

Tatil Günleri-Son

Sabah Faruk’un kollarında uyandı, beraber kahvaltı ettiler ikisi de çok mutluydu. Tam ayrılacakları sırada Neslihan aklını kurcalayan soruyu sordu:
”Kardeşim ne olacak bundan sonra?”
Faruk bu soruya hazırlıklıydı “Kardeşin beni çok seviyor biliyorsun, üzülmemesi için bir süre daha bu ilişkiyi sürdürmek zorundayım yavaş yavaş soğutacağım kendimden, bir gün ayrılmayı kendi isteyecek”
İki ay sonra…
Nergis geçen zamanda soğumayı bırak daha çok bağlanmıştı Faruk’a. Artık Faruk’un Cumartesileri Nergis’e Pazarları da Neslihan’a aitti. Neslihan’da farkındaydı her şeyin ama Faruk’a öyle bağlanmıştı ki artık hiçbir şey düşünmüyordu, onun için önemli olan andı ve onun Faruk ile geçirdiği her an harikaydı.
Üç ay sonra…
Faruk, Neslihan ve Nergis ile yaşanacak her şeyi yaşamıştı ama yine olmamış, sevememişti. İkisiyle de vakit geçirmek başta çok güzel geliyordu ama artık ruhu sıkılıyordu o artık aşık olmak, aşık olduğu kızla hayatı paylaşmak istiyordu…
Dört ay sonra…
Nergis ve Neslihan, Faruk ismini söylemek adeta yasaktı evde iki kardeş her şeyin farkında da olsa birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı. Birbirlerinden utanır olmuşlardı, her ikisi de farklı zamanlarda Faruk’tan ayrılmak istemişler ama başaramamışlardı büyü gibiydi, uzaklaşmak istedikçe yaklaşıyorlardı.
Beş ay sonra…
Faruk’a Nergis ve Neslihan ile buluşmak artık görev gibi geliyordu hiçbir tat almıyordu artık, aslında hayattan hiçbir tat almıyordu. Ruhu sıkılıyor bazen gece yarısı evden çıkıp yağmurda sırılsıklam ıslanıyor bazen de buz gibi havada incecik bir montla evden çıkıyor soğuğu iliklerinde hissediyordu ne yaparsa yapsın boştu içindeki ateşi söndürememişti. İçi yanıyor ama neden olduğunu bilmiyordu bazen patlayacak gibi oluyor sabaha kadar uyumuyordu.
Altı ay sonra…
Nergis ile Neslihan son zamanlarda Faruk’taki değişimin farkındaydı yavaş yavaş ayrılığa hazırlıyorlardı kendilerini… Son zamanlarda iki kardeş birbirlerine iyice yakınlaşmış artık evde Faruk’u konuşmaya başlamışlardı.
Yedi ay sonra…
Günlerden cumartesiydi, Nergis’in günü.Buluşup bir kafeye oturdular bir süre sohbet ettikten sonra Faruk “Olmuyor ne ben mutluyum ne de bu halimle seni mutlu edebilirim bundan sonra” derken Nergis Faruk’un dudağına bir öpücük kondurdu “Gerisini duymak istemiyorum, yaşadığımız her şey harikaydı seni her hatırladığım da yüzümde bir tebessüm olacak elveda sevgilim” dedi. Faruk eve gittiğinde Neslihan’ın son mesajını okudu “Seni sevdim, tek bir an pişman olmadan ömür boyu mutlu ol canım”
Dokuz ay sonra…
Faruk iki aydır yalnızdı Emre ve Soner çeşitli denemelerde bulunmuş Faruk’u yalnızlıktan kurtarmaya çalışmış ama başaramamışlardı, Faruk hayatına kimseyi sokmamakta kararlıydı “Bundan sonra hayatıma girecek son olacak ölene kadarda ondan başkası olmayacak” diyordu Faruk.
On bir ay sonra…
Faruk’un çalıştığı işyerine yeni bir kız başladı Gülçin müdür işe alıştırma işini Faruk’a verdi. Faruk önce şirkette çalışanlarla tanıştırdı sonra yapacağı işleri gösterdi. Yaklaşık iki hafta boyunca devamlı beraber çalıştılar, birbirlerine bu sürede o kadar ısınmışlardaki sanki iki hafta değil iki yıl geçmişti. İki hafta sonunda Faruk “artık senin kendi kanatlarınla uçma vaktin geldi” dedi. “Ama ben daha kendimi hazır hissetmiyorum” dedi Gülçin “iyi o zaman son bir hafta daha” dedi Faruk. Gülçin’in her haliyle Faruk’tan hoşlandığı belliydi.
On iki ay sonra…
Faruk ile Gülçin artık ayrılmaz ikili olmuştu işyerinde hep beraberdiler. Aralarında bir şey vardı ismini koyamadıkları…
On dört ay sonra…
Faruk Gülçin’e iş çıkışı bir şeyler yemeyi önerdi. Güzel bir kafeye gittiler.
Faruk:” Ne zamandır sana içimdekileri anlatmak istiyorum ama arkadaşlığımızın bozulmasından korkuyorum.”
Gülçin : “Seninle arkadaşlığımızı hiçbir şey bozamaz biliyorsun.
Faruk : “Seni ilk gördüğümden beri içime bir mutluluk doldu. .Devamlı seni görmek istiyor seni özlüyorum. Nasıl anlatayım bilmiyorum seni görünce heyecanlanıyorum, seni tanıdıktan sonra hayattan zevk almaya başladım, hayallere sürükledin beni… Çapkın erkekler “Hiç böyle olmamıştım” diye başlar ya, ben gerçekten hiç böyle olmamıştım kaç aydır bu duyguyu adlandırmaya çalışıyorum önce hoşlanma dedim, sonra sevgi, dün gece emin oldum ki bu duygunun adı aşkmış, seni seviyorum canım.
Gülçin : Bende sana karşı boş değilim, söylediklerin bir çapkının değil de bir aşığın içinden gelen sözler belli ki…Bu söylediklerini tanıştığımız gibi söyleseydin sana inanmazdım ve belki arkadaşlığımız bile bozulurdu ama sen ölçtün biçtin benimde senden hoşlandığımı bildiğin halde bu kadar bekledin… Bende seni seviyorum canım hem de hiç kimseyi sevmediğim kadar çok…
On dokuz ay sonra…
Gülçin şirketteki odasına geldiğinde her yerin güllerle kaplandığını gördü. Her yer kırmızı, mis gibi gül kokusu hayatta gördüğü en güzel manzara… Odasının tam ortasına da kocaman bir koli bırakılmıştı üstünde kocaman “Benimle evlenir misin, kabul ediyorsan lütfen kutuyu aç” yazan “delisin” dedi kendi kendine. Koliyi açtı, içinde diz çökmüş elinde bir yüzlükle Faruk bekliyordu…

15 Aralık 2010

Tatil Günleri-4

“Bundan sonra ne olacak peki diye sordu Faruk” Emre’den hiç ummadığı bir cevap geldi.
“Benim işin olmayacağı belli oldu, sen ikisini beraber idare edeceksin!
Faruk şaşırmıştı:
Ağzından sadece “bilmiyorum” kelimesi çıkabildi.
Sonra kendini toparlayarak:
“İçinde bu kıza karşı gerçekten hiçbir şey yok mu? diye sordu.
Emre: “İtiraf ediyorum onu ilk gördüğümde heyecanlandım, tam aradığım kız dedim. Heyecanla yanına gittim kabul etmeyince de çok üzüldüm fark etmişinizdir zaten. Sonra senin sürpriz yapıp Neslihan’ın numarasını vermen beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Bütün hafta bugünün hayaliyle geçti bu gün ise tam bir hayal kırıklığı… Soğudum, her şeyi ile bana öyle zıt geldi ki anlatamam. Buluşmamızın ilk saatinden sonra gün bitse de bir an önce evime gitsem diye düşündüm, inan bana ona karşı içimde en küçük bir şey yok. Beni boş ver sen Neslihan gerçekten senden hoşlanmışa benziyor bu yapacağımızdan kimse zarar görmeyecek herkes sonuçta istediğine kavuşacak, mutlu olacak onun için düşünme…”
Faruk düşündü kararsızdı güzel bir gün geçirmişti aslında ama hayatının kadını Nergis değildi biliyordu, evet onunla gezmek sohbet etmek güzeldi ama hayatı paylaşmak…
“Peki dedi ama nasıl olacak.” “Ben ayarlayacağım” dedi Emre, “merak etme” hemen Neslihan’ı aradı Neslihan arkadaşına uğramıştı, kardeşi yoktu yanında. Arayıp da bulunamayacak bir fırsat… bir iki dakika sohbet ettikten sonra birbirlerine “iyi geceler” dileyerek telefonu kapattılar. Emre telefonu kapattıktan sonra Faruk’a dönerek “bugün şanslı günün kardeşim, Neslihan yalnız onu ara ve iltifat et” dedi. Faruk Neslihan’ı aradı, önce havadan sudan, sonra:

Faruk: “Siz iki kardeş ne kadar farklısınız.”
Neslihan: “Nasıl yani?”
Faruk: “Birbirinize hiç benzemiyorsunuz, kardeşinde sende çok güzelsiniz ama sende değişik bir hava var, değişik bir çekicilik.”
Neslihan: “Teşekkür ederim, sende de değişik bir şey var adını koyamadığım karşındakini etkiliyorsun.”
Faruk: “Teşekkür ederim, keşke başka bir yerde başka bir zamanda karşılaşsaydık…”
Neslihan: Neden?
Faruk: Yaa…
Neslihan: “Başladığın cümleyi tamamla lütfen”
Faruk: “Bunları hiç konuşmasak…”
Neslihan: “Ben duymak istiyorum ne olursa olsun aramızda kalacağınız biliyorsun.”
Faruk: “Nasıl anlatsam bilmiyorum, yasak bazen çeker ya… yok ya anlatamayacağım.”
Neslihan: “Lütfen tamamlar mısın cümleni, sende rahatla bende”
Faruk: “Belki kızacaksın, belki benden nefret edeceksin ama… Ben senden bugün çok etkilendim, geldiğimden beri sadece seni düşünüyorum güzel yüzün, sohbetin o tatlı gülüşün hiç aklımdan gitmiyor, ben kardeşinden değil senden hoşlanıyorum.”
Kısa bir sessizlik…
Neslihan: “Sözlerin beni çok şaşırttı ben hiç böyle bir şey düşünmemiştim, bir şey diyemiyorum bilmiyorum çok şaşırttın beni sonra konuşsak.”
Faruk: “Ben bir daha arayamam seni, hoşça kal.””
Emre: “Harikalar yarattın kardeşim daha ilk konuşmanızda bu kadarını beklemiyordum.
Faruk: “Biraz hızlı oldu galiba, bilmiyorum ikisini de kaybetmiş olabilirim.”
Emre: “Her şey güzel olacak göreceksin.”
Aradan üç gün geçmiş ve Neslihan hiç aramamıştı Faruk ümidini kaybetmeye başlamıştı artık… Faruk geçen sürede Nergis’le iyice yakınlaşmış, hatta bir gün Nergis sürpriz yaprak iş çıkışı Faruk’un yanına gelmiş güzel bir gece geçirmişlerdi. Faruk bir sabah telefon sesiyle uyandı, arayan Neslihan’dı.
Faruk: “Selam nasılsın?”
Neslihan: “İyiyim sen?”
Faruk: “İdare ediyoruz, neler yaptın görüşmeyeli?”
Neslihan: “Bu beş gün boyunca çok düşündüm Faruk, kendimle hesaplaştım, kendime yakıştıramadım önce böyle bir şeyi sildim numaranı sonra dayanamadım dün gece kardeşim uyuyunca gizlice aldım numaranı. Ne kadar yanlışta olsa, içinde kardeşimde olsa… Bu zamana kadar hep başkalarını düşündüm artık kendimi düşüneceğim, senden gerçekten çok etkilendim ilk görüşte aşka inanır mısın bilmiyorum ama ben seni ilk gördüğüm günden beri seviyorum.”
Faruk: “Söylediklerin beni ne kadar mutlu etti bilemezsin canım, şu an yanında olmayı ve sana sımsıkı sarılıp hiç bırakmamayı o kadar isterdim ki anlatamam… Aklında en küçük bir şüphe olmasın, ne yaşarsak yaşayalım sadece biz bileceğiz.”
Neslihan: “Sana güveniyorum hayatım.”
Faruk: “Bende sana canım.”
O pazar buluştular el ele yürüdüler, doyasıya öptüler birbirlerini akşamda Neslihan Faruk’ta kaldı.
Emre’nin dediği gibiydi her şey her iki tarafta mutluydu kaybeden yoktu bu ilişkide…
Bu arada Nergis Faruk’a iyice kaptırmıştı, kendini ilk günler duyduğu heyecan aşka dönüşmüş bir dakikası Faruk’u düşünmeden geçmez olmuştu. Faruk Nergis’in hayatında sevdiği ikinci erkekti. İlk aşkını 15 günlük Bodrum tatilinin başında tanımış 15 gün boyunca ondan ayrılmamıştı. Ama delikanlı için Nergis yaz aşkıydı yaz bitince aşkı da bitmiş bir daha Nergis’i hiç aramamıştı. O günden sonra Nergis aşktan korkar olmuş erkeklere hep şüphe ile bakar olmuştu ta ki Faruk’a kadar… O güvendiği, sevdiği, her şeyimsin dediği ikinci erkekti.
Neslihan Nergis’ten iki yaş büyüktü çok şeyler yaşamıştı: aşkı, sevgiyi, ihaneti…
Aşka dair her şeyi yaşadım derdi dostlar arasında ama aşkA dair her şeyi yaşamak mümkün değildi… Neslihan Faruk’u ilk gördüğü anda hoşlanmıştı ama Emre gelip ona arkadaşlık teklifi yapmış o da Emre’yi kabul etmemişti. Bir süre sonra kardeşi Faruk ile konuşmaya başlayınca beni yalnız bırakma demiş oda mecbur Emre’nin teklifini kabul etmek zorunda kalmıştı ama ilk buluşmalarında Faruk’tan alamamıştı gözünü. Ne kadar Faruk’tan hoşlansa da o kardeşinin sevgilisiydi, onun elinden almayı düşünemezdi hiçbir zaman ta ki Faruk arayıp ben senden hoşlanıyorum diyene kadar. Çok düşündü kendiyle savaştı ama sonunda yenik düştü…
Sabah Faruk’un kollarında uyandı, beraber kahvaltı ettiler ikisi de çok mutluydu. Tam ayrılacakları sırada Neslihan aklını kurcalayan soruyu sordu:
”Kardeşim ne olacak bundan sonra?”
…(Devam Edecek)

12 Aralık 2010

Tatil Günleri-3

Geçen seferin aksine otobüsle değil de Emre’nin arabası ile Belgrat’a gitmeye karar verdiler Mecidiyeköy’den kızları alıp hep beraber Belgrat’a gideceklerdi, ama evdeki hesap çarşıya uymadı cumartesi akşamı Emre’nin takası yine arıza yaptı... Pazar sabahı erkenden yola çıktılar, buluşacakları saatten yarım saat önce Mecidiyeköy’e vardılar. Kızlarda yola erken çıkmıştı Faruk ve Emre den beş dakika sonra onlarda oradaydı. Hep beraber otobüse binip Belgrat’a vardılar. Kızlar akşamdan börek ve kek yapmışlardı. Vardıktan kısa bir zaman sonra ilk buldukları masaya oturup yemeklerini yediler. Belgrat’a gidenler bilirler güzel bir yürüyüş yolu vardır gölün etrafında dönüp uzun bir yürüyüşten sonra başladığın yere dönersin. İşte o yolun başına geldiklerinde Faruk “ters taraflara giderim sonra ortada bir yerde buluşuruz” teklifini yaptı, herkes kabul etti. Ters yönde yürümeye başladılar. Faruk ile Nergis bir süre yürüdükten sonra yorularak bir ağacın altına oturdu. Konuşacak çok şey vardı ama ikisi de konuşmak istemiyorlardı sessizce kuş seslerini dinleyip temiz havayı içlerine çektiler. Sonra ansızın elleri kenetlendi, Faruk Nergis’in yanağına masumca bir öpücük kondurdu. İkinci buluşmalarıydı ama birbirlerini senelerdir tanıyor gibiydiler. Aslında Nergis böyle ilişkilere karşıydı “aşk zamanla oluşur, aşk gelmeden el ele tutuşulması bile yanlış” derdi. Ama şimdi tüm söylediklerinin tersini yapıyordu aşk hiç ummadığı anda hiç ummadığı bir hızda girmişti hayatına. İlk günden Faruk’un onun elini tutması, onu öpmesi rahatsız etmeyi bırak çok hoşuna gitmişti. O da Faruk’un yanağından öptü. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar.
Nergis: “Belki inanmayacaksın belki yanlış anlayacak ilk günden mi diyeceksin ama Seni çok Seviyorum canım”
Faruk: “Bizi bizden başkası anlayamaz canım, bende seni çok seviyorum”
O an hiç bitmesin istediler, dünya o an son bulsa ikisi de mutlu ölürlerdi ve o mutluluk sonsuza dek yüzlerinde kalırdı.
Diğer tarafta da Emre ile Neslihan bol bol sohbet etmişler, Emre’de Neslihan’ın elini tutmuştu. Emre çok mutluydu ama Neslihan’ın onun kadar mutlu olmadığını hissediyordu. Biraz yürüdükten sonra Faruk ve Nergis ile karşılaştılar bir süre oturup sohbet ettiler daha sonra başlangıç noktasında buluşmak üzere tekrar ters yönlere hareket ettiler. Başladıkları noktaya ilk Emre ile Neslihan vardı oturup Faruk ile Nergis’i beklemeye başladılar. Aradan bir saat geçti tam merak etmeye başlamışlardı ki Faruk ile Nergis geldi. Gün hızla geçmiş, akşam olmuş dönme vakti gelmişti. Dönüşte Faruk çok neşeliydi durmadan espriler yapıyor, gülüyordu. Emre’de ise arkadaşının tersine durgunluk vardı. Faruk başta önemsemediği bir şey dönüşte iyice dikkatini çekti. Neslihan Emre’den çok Faruk’a bakıyor ona yakın olmaya çalışıyordu. Faruk bunu ilk Mecidiköy’de fark etmiş önemsememiş ama bu tüm gün boyunca tekrarlayınca rahatsız olmuştu, orada sevgilisi Emre dururken her şeyi ona bakarak anlatması arada kaçamak bakışlar atması onu gerçekten rahatsız etmişti. Gün bitmiş ayrılma vakti gelmişti birbirlerine sımsıkı sarılıp ayrıldılar.
Emre ile Faruk kızlar tekrar Belgrat’a gitmek istediklerinde kendi kendilerine neden diye sormuşlardı, neden Belgrat? Günün sonunda anladılar ki kızların içindeki çocuk ölmemişti, o çocuk temiz havayı orman da koşmayı, özgürlüğü seviyordu.
Faruk “bu akşam bende kalıyorsun itiraz istemem” dedi. Emre’de arkadaşıyla konuşmak istiyordu kabul etti. Eve gidip bir şeyler atıştırdıktan sonra sohbet etmeye başladılar. Neslihan’ın hareketlerini Emre’de fark etmişti. Faruk’un hiç ummadığı bir anda “kardeşim bu kızların ikisi de sana hayran Neslihan’ın sana bakışlarını gördün değil mi?” dedi. “Evet gördüm” dedi Faruk “ama bir anlam veremedim doğrusu, sizin gününüz iyi geçmedi galiba” dedi. “Yok dedi Emre ısınamadık birbirimize, ilk günkü heyecanımız yoktu ikimizde de yakınlaşmak istedik aslında ama nasıl anlatayım ruhlarımız kabul etmedi”. “Bundan sonra ne olacak peki diye sordu Faruk” Emre’den hiç ummadığı bir cevap geldi.
“Benim işin olmayacağı belli oldu, sen ikisini beraber idare edeceksin!

07 Aralık 2010

Tatil Günleri-2

Emre “daha fazla uzasın istemiyorum, bana şans dileyin” diyerek Faruk ile Soner’in yanından ayrılıp kızlara doğru yöneldi…
Emre kızlara yetişmeden ikisi ayrılarak lavaboya yöneldi, Emre şanslıydı konuşacağı kız tek kalmıştı. Kızın yanına gitti:
“Merhaba, böyle şeyler adetim değildir aslında ama güzelliğinizle büyüledi beni sizinle konuşmak istedim. Tanışmamız, arkadaşlarınızla beraber bir şeyler içmemiz mümkün mü?”
Kız duraksadı önce sonra “arkadaşlarımla konuşayım onlarda isterse olabilir” dedi. Emre kızın arkadaşları ile rahatça konuşabilmesi için Faruk ve Soner’in yanına döndü onlarda merakla bekliyorlardı anlattı konuştuklarını. Bir iki dakika sonra kızın arkadaşları gelmişti. Kızlar bir süre konuştular sonra üçü beraber kızların yanına gitti Emre’nin konuştuğu kız “arkadaşlarım istemiyor kusura bakmayın” dedi. Diğerleri konuşurken Faruk kendi baktığı kızla birkaç kelime etmiş ve Emre’ninki “hayır” diyene kadar kıza telefon numarasının yazdığı bir kağıdı vermişti. Emre bozulmuştu “ama çok bakıyordu neden hayır dedi ki, arkadaşlarımı etkiledi acaba” diye kendi kendine konuşup durumu anlamaya çalışıyordu. Çapkındılar, belki ama bir kız hayır derse onu bir daha asla rahatsız etmezlerdi. Emre Arkadaşlarına dönerek “Onu bir daha göremeyecek olmak üzücü” dedi. Faruk güldü “hayat belki yine karşılaşırsınız” dedi. O gün Faruk numarasını verdiğini anlatmadı çünkü kız aramayabilirdi Emre’yi boşuna umutlandırmak istemedi. Emre’nin moral bozukluğu hepsini etkiledi içlerinden bir şey yapmak gelmiyordu bir iki saat gezdikten sonra evlerine döndüler.
Faruk eve gitti ılık bir duş aldı, televizyon izledi birçok işini yaptı ama kulağı çalar umuduyla hep telefondaydı. Aslında kızdan elektrik almamıştı, aramasını istemesinin tek nedeni Emre’yi mutlu etmekti. Faruk, Emre ve Soner eski arkadaştı. Emre Faruk’un çocukluk arkadaşıydı tanışalı on beş sene geçmişti acısıyla tatlısıyla… Soner ise oturdukları mahalleye sonradan taşınmıştı başta Faruk ve Emre’ye soğuk gelmişti, zengindi istediği her şeyi yapıyordu ailesi, belki kıskanmışlardı onu. İlk başta aralarına almak istemediler ama sonra onun içindeki güzelliği görüp çok sıkı üç arkadaş oldular hatta arkadaştan öte kardeş… Faruk Emre ve Soner ile başından geçenleri düşünürken saat 23:30 olmuştu umudunu kaybetmişti “aramayacak, yatayım” yattı tam dalmak üzereyken mesaj sesiyle irkildi, telefonunu eline aldı, oydu mesajlaşmaya başladılar.
-Selam, nasılsın nasıl geçti Belgrat’taki gününüz.
-Kötü, Emre çok üzüldü bende tam ümidimi kaybetmiştim ki mesaj attın şimdi çok iyiyim teşekkür ederim.
-Bugün için kusura bakma aslında ablamla biz sizinle tanışmak istedik ama arkadaşımız nişanlıydı “tanıdık biri görür yanlış anlar” dediği için bizde kabul edemedik.
-Ablan mı hangisi?
-Arkadaşının konuştuğu.
-Hmm, bu arada ben Faruk, ablanla konuşan da Emre.
-Memnun oldum bende Nergis ablamın ismi de Neslihan.
-Bende çok memnun oldum beni bu gece ne kadar mutlu ettin anlatamam.
Faruk aramak istedi ama kızın kalabalık bir ailesi vardı… Gece ikiye kadar mesajlaştılar. Faruk sabah erkenden kalktı hızla tıraş oldu arkadaşına müjdeyi vermek için can atıyordu. Emre ile aynı işyerinde çalışıyorlardı. Emre’nin arabası olduğundan her gün Faruk’u alıyor beraber işe gidiyorlardı. Sonunda kapı çaldı gelen Emre’ydi, kötü bir gece geçirmişti konuşmak bile istemiyordu. Faruk’a “Günaydın” dedi isteksizce. Faruk “Günaydın Bacanak” dedi. Emre şaka kaldıracak halde değildi “soran gözlerle Faruk’a baktı. Faruk tüm olanları bir çırpıda anlattı. Emre bir anda canlandı iki saat uyuyan solgun adam gitmiş yerine neşeli hayat dolu bir Emre gelmişti. En son Faruk’un bu Pazar buluşuyoruz cümlesiyle iyice neşelendi. “Sen arkadaşların kralısın bana bunu yaptın ya ne istersen iste benden” dedi. Faruk takıldı arkadaşına “Pazar günü hesaplar senden” Beraber güldüler o hafta ikisi de kızlarla sık sık konuşup, mesajlaştılar hafta hızla geçti hafta sonu gelmişti. Cumartesi gecesi ilk tanıştıkları yer Belgrat Ormanlarına gitmeye karar verdiler. O gece Emre Faruk’ta kaldı, gecenin geç vaktine kadar sohbet ettiler. Sabah kalktılar güzel bir kahvaltıdan sonra en güzel kıyafetlerini giyerek buluşacakları Mecidiyeköy’e gittiler…
(Devam Edecek)

02 Aralık 2010

Tatil Günleri

Tatil Günleri…
Hangimiz sevmeyiz ki tatil günlerini…
Tatil günleri Faruk’un da en sevdiği günlerdi…
Faruk’a arkadaşları aşk adamı derdi, bu adı romantikliğinden değil de sayısız kızla çıkmasından almıştı.
Faruk birçok kızla çıkmış sayısız denemeler yapmış ama hiçbir kızı sevememişti. Her şeyi denemişti aşık olmak umudu ile, bazen 2-3 kızla aynı anda çıkmayı bile, ama olmamıştı işte… Aslında her zaman sevmeye hazır bir kalbi vardı, kolay beğenir, çabuk hoşlanır hoşlandığı kızla da iletişim kurmakta zorlanmazdı. Zor olan bundan sonrasıydı onun için ne kadar süre beraber olursa olsun duyguları hoşlanmadan öte gitmezdi. Aşık olamadığından mı yoksa damarlarındaki çapkın kandan mı bilinmez aldatmak onun için basit bir olaydı. Yeter ki hoşlanacağı biri karşısına çıksın o an hiçbir şey düşünmezdi. Evlilik ona hep uzak gelmişti, son yaşadığı olayda sonra ise evliliği tamamen aklından sildi. 8 ay çıktı onunla… Onun için rekor sayılırdı, bu süre sonunda bir şeyler hissetmeye başlamıştı, ama yine rahat duramamış başka bir kızla da aynı anda çıkmaya başlamıştı. Bir süre böyle devam etti. Ama bu sefer vicdanı rahat değildi önceden hissetmediği duygular vardı içinde… En sonunda vicdanı boğmaya başladı, bir gece kendi kendine “artık tek bir kıza bağımlı kalmalıyım çoluk çocuğa karışıp yeni bir hayata başlamalıyım” dedi. Ertesi gün hayatındaki diğer kızı çıkartıp 8 aydır beraber olduğu kıza evlenme teklif etmeye karar verdi. Önce diğeri ile buluşacak onu kırmadan ayrılacak sonra sevdiğine evlenme teklif edecekti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı son seferinde yakalandı. Diğer kız seziyordu aslında arkadaşları da “bu erkekten sana hayır gelmez hovarda” diyorlardı ama o kimseye inanmak istemiyordu, ta ki kendi gözüyle görene kadar… Faruk “bu son buluşmamızdı ben sadece seni seviyor, seni istiyorum” demek istedi ama kız dinlemedi çekip gitti, bir daha da hiç görüşmediler. Faruk 1 ay etkisinden çıkamadı bu olayın ama bir ay sonra her şey eski tas eski hamamdı. “Aşk bu olmamalı” dedi kendi kendine “bir ayda bitmez aşk”
Faruk’un Pazar günü tatil günüydü. Bu gün genelde arkadaşları ile bir araya gelir sohbet eder bazen de kızlara takılırlardı. Üç arkadaştılar: Faruk, Soner ve Emre. Üç arkadaş yine sıcak bir eylül gününde bir araya gelmişlerdi. Soner “bugün bir değişiklik yapalım hiç gitmediğimiz bir yere gidelim” dedi. İstanbul’un Anadolu yakasında oturuyorlardı, ortak kararla Avrupa tarafındaki Belgrat Ormanlarına gitmeye karar verdiler. Sabahın erken saatlerinde yola çıktılar, yol açıktı çabucak Mecidiyeköy’e vardılar. Buradan tek otobüsle Belgrat’a gideceklerdi durakta beklemeye başladılar. Hepsinin keyfi yerindeydi durmadan konuşuyor birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Sohbet ederlerken Emre’nin gözüne karşıdaki üç kız takıldı. Kızların bir tanesi ile sık sık göz göze geliyordu Emre. Üçü çok eski arkadaşlardı konuşmasalar bile birbirlerini anlıyorlardı Emre’nin bakışlarından diğerleri de fark etti kızları. Faruk “bugün tatil günü fazla mesai yapmayalım” diye takıldı Emre’ye. Emre “ yapacaksınız mecbur, herkes bir kız seçsin” dedi, seçtiler.. Kızlar aslında çok güzel değildi. İkisi hafif kilolu esmer bir tanesi de zayıf beyaz tenliydi. Belirgin bir özellikleri yoktu çok güzel değillerdi ama çirkinde denilemezdi. Emre bakıştığı kızı, Soner diğer esmeri, Faruk’ta beyaz tenli kızı almıştı. Bir süre Faruk ile Soner diğer kızlar ile göz göze gelmeye çalıştılar ama nafile, yalnız Emre’nin kız bakıyordu. Soner ile Faruk diğerleri ile bakışmaya çalıştıkça Emre’nin baktığı kızla göz göze geliyorlardı. Sonunda otobüs geldi Faruk “Emre ayrılma vakti geldi, hadi sarıl öp sevdiğini, vedalaş” diye takıldı. Hep beraber gülerek otobüse biniyorlardı ki kızlarında aynı otobüse doğru yöneldiklerini gördüler. Soner “vahşi cazibe bu kadar olur “diye Emre’ye takıldı. Otobüste de Emre ile kız bakışmaya devam ettiler. Faruk otobüste kızların elindeki poşetleri içindeki yiyecekleri fark etti büyük ihtimal aynı yere gidiyorlardı. Düşüncesini arkadaşlarına açtı Emre bunu duyunca daha da neşelendi. Ne kadar şakaya da vursalar da Emre kızdan çok hoşlanmıştı. Emre 21 yaşındaydı, çok yakışıklı sayılmasa da çirkinde sayılmazdı. Yüzündeki en belirgin özelliği mavi gözleriydi yüzünün şekli burnu gözleri birbirleriyle orantılıydı, ancak ergenlik döneminde çıkmaya başlayan sivilcelerinden bu yaşa gelmesine rağmen kurtulamamıştı bir türlü en büyük takıntısı bu sivilcelerdi. Emre arkadaşlarına“indiğimiz gibi gidip kızla konuşacağım” dedi. Bu gibi durumlarda ilk Faruk konuşur sonra diğerleri de kaynaşırdı. İlk iletişimi ilk konuşmayı yapmaktan hep kaçan Emre bu sefer öne atmıştı kendini. Faruk ile Soner şaşırsa da “konuş kız çok bakıyor kesin olur” diye desteklediler arkadaşlarını. Otobüs en sonunda Belgrat’a geldi önce kızlar sonra onlar indi otobüsten. Emre “daha fazla uzasın istemiyorum, bana şans dileyin” diyerek Faruk ile Soner’in yanından ayrılarak kızlara doğru yöneldi…
(Devam Edecek)