31 Ağustos 2009

Beşinci Boyut

Zaman…
Bazen çok hızlı geçtiğinden bazense hiç geçmediğinden yakındığımız kavram.
Eskiden ayı oynatıcıları vardı sokak sokak gezip ayı oynatırlardı. Ayılar oynar gibi bacaklarını oynattıkça biz oynuyor sanıp alkışlardık… Aslında ayılar bu oynatıcılar tarafından küçükken alınır, kızdırılmış tenekenin üstüne bırakılırdı ayı ayağı yandıkça birini kaldırır öbürünü basardı aynı anda oynatıcıda tef çalardı. Zamanla ayı kızgın teneke olmasa da klasik koşullanma ile tef sesini duydukça ayakları yanacak sanıp kaldırırdı.
Tekrar konumuza dönelim bizde koşullandırıldık aslında üzerine hiç düşünmedik, zaman doğduğumuzda vardı ve bizde hep olduğuna inandık.
Zaman bizim yarattığımız bir kavram aslında olmayan…Tek var olan şey düşüncelerimiz. Saate bakarız sabah altıdır kafamızdaki kalıp düşünce güneşin çıkacağını söyler ve güneşin doğduğu düşüncesi oluşur kafamızda. Akşam 8 güneş batması gerekiyordur kafamızdaki düşünce güneşi batırır. Yaptığımız sadece kafamızdaki kalıplara inanmak, düşüncelerimizi o şekilde yönlendirmek. Hepimizi aynı zamanı kullanıyoruz sanarız ama hepimizin kullandığı zaman farklıdır.Aynı şeyi aynı zamanda yapan insanların kullandığı zaman aynı değildir aslında. Hoşlandığımız şeyleri yaparak 10 gün geçirelim, ne kadar çabuk geçer zaman çünkü kafamızdaki kalıp güzel şeyler çabuk biter der. Sonra hiç güneş almayan tek bir ışığın girmediği bir bodruma kilitleyelim kendimizi sadece üç öğün yemek tamamen boş bir oda… Orada kafamızdaki kalıp orada zaman geçmez der ve çıktığımızda bir sene geçmiş gibi hissederiz ve gerçektende zamanı durdurmuşuktur içerde dışarıda 10 gün geçirenle bizim bodrumda geçirdiğimiz 10 gün farklıdır… Zamanı durdurabiliriz ve de istediğimiz şekilde yönlendirebiliriz….
Aslında madde diye bir şey yok her şey düşüncelerden ibaret . Bir araba beğenir, alırız. Aldığımız aslında bir avuç düşünce. Para verdiğimizde bizim olduğuna ve sahip olduğumuza inandırırız beynimizi… Ya da evimiz eksikler vardır gider alır tamamlarız. Kafamızdaki evin eksik olan yerleri tamamlanır ve harita çizilir var olduğuna inanırız artık evimiz tamamdır kalıbı tamamlamışıktır. Hiç sorgulamayız da parasını vermiş ve almışıktır, her sabah kalktığımızda beynimizdeki harita onun orada olduğunu söyler… Kafamızda sorgulamadığımız kalıp düşünceler çalışmaya devam eder mesela “10 senede eşyalar yıpranır” kafamızdaki zaman düşüncesi ilerler 10 sene geçtiğinde eskidiğine inanırız, eskiyen sadece düşüncedir.
Çok azda olsa bize öğretilen yada kendimizin oluşturduğu kalıp düşüncelerin dışına çıkmaya başaranlar olmuştur. Onlar sorgulamış ve bulunduğu çağın dışına çıkmıştır Mustafa Kemal ATATÜRK gibi o çevresinde olup bitenleri sorgulamamış zamanı sorgulamış ve bulunduğu zamanın dışına düşünceleriyle çıkmıştır. O yaşanacakları çok önceden görmeyi başarmıştır.
Eşimiz; nasıl bir eş istediğimizi planlarız ve düşüncelerimiz karşımızda istediğimiz gibi bir eş oluşturur. Ama sonra anlaşamayız kendi oluşturduğumuz düşünce ile… Aslında onun en kızdığımız hareketinde bile bizim dışarı çıkarmaya korktuğumuz içimizde gizli kalmış bir yönümüz vardır biz isteyerek koymuşuktur onu oraya ama böyle dışarı çıkması hoşumuza gitmez kızarız kızdığımız aslında kendi düşüncemizdir…
Aslında hiç birşey yok çevremizdeki her şey bizim düşüncelerimiz, düşünce kalıplarımız. Ölümde bir düşünce… Ölüm diye bir şey yok sadece kafamızdaki kalıplar bize yaşlandığımızı ve ölmemiz gerektiğini söylüyor yok olan sadece kafalardaki düşünceler…

Aslında bizde yokuz…

Bu yazı hayal ürünüdür…

27 Ağustos 2009

Hayatın Gerçekleri-1

Güven…
Ya çok abartırız: “Arkadaşlarımdan nefret ediyorum, ailemi sevmiyorum hayatta güvenebileceğim bir kişi bile yok…”
Ya da çok tozpembe bakarız: “Harika bir çevrem var, ailem her istediğimi gerçekleştiriyor herkesi seviyorum ve çevremdeki herkese güveniyorum…”
Ne abartacağım ne de tozpembe sunacağım güveni…
Her çocuk dünyaya güven duygusuyla dünyaya gelir eksi yada artı yönde gitmesi ailesine bağlıdır. Önce anneye güvenmek ister tutunur ona büyüdükçe babaya sonra arkadaşlara ve en sonda eşine… Aslında hepimiz sonsuz bir güvenle doğarız herkese karşı sonra güvenimiz boşa çıktıkça sorgulamaya başlarız sorguladıkça güven duygumuz zayıflar ve bazen yok olur.
Önce annemize güveniriz sözler verir çok basit gözükür aslında “bakkala gidersen gelince sana para vereceğim” gibi sonsuz bir güven vardır gideriz… Sonra babaya güvenmek isteriz “karnende hepsi beş olursa sana bisiklet alacağım” çalışırız… Çok basit gibi gözükse de küçük şeyler daha küçüklüğümüzden oluşturur güven ya da güvensizliği… Bu dönemde güven pek sorgulanmaz çünkü anne babanın canıdır çocukları tutarlar sözlerini…
Sonra arkadaşlar; başta ailemiz gibi güvenmek isteriz onlara da ne yazık ki yanlışlıklar yapılır karşılıklı… Kardeşim dediğiniz, her yerde övdüğünüz arkadaşınız bir gün bir kıza bıraktırır size kardeşliğiniz. Kızın yanında yerden yere vurur sizi sesinizi çıkarmazsınız o sizin kardeşiniz kadar sevdiğiniz arkadaşınızdır öyle yapıyorsa vardır bir bildiği… Başka bir gün maddi olarak sıkışırsınız acil olarak borç paraya ihtiyacınız vardır, parayı da kısa zamanda da ödeyeceksinizdir. Gidersiniz zengin arkadaşınıza durumu anlatır kısa sürede ödemek koşuluyla borç istersiniz ve uzun bir hikaye dinlersiniz işlerinin son zamanda çok kötü olduğu ile başlayan, biliyorsunuzdur vardır ama…“Lanet olsun ” deyip gitmek istersiniz ama arkadaşınızdır o “canın sağ olsun” diyebilirsiniz sadece…
Bir gün evlenirsiniz güzeldir her şey cicim aylarında… Sonra kavgalar başlar karşılıklı hatalar ama bir süre sonra oturur her şey yada siz oturduğunu sanarsınız … Sizde düzelmiştir her şey çevrenize, ailenize karşı korursunuz onu onunda sevilmesini istersiniz översiniz tek isteğiniz mutlu olmak… Onu da kendiniz gibi bilirsiniz yaşadığınız onca şeye rağmen inatla ona güvenmek istersiniz… Bir gün işten erken çıkarsınız uçarak eve gelirsiniz özlemişinizdir eşinizi onu görmek, ona sarılmak istersiniz, sürpriz yapmak… Zili çalmak yerine anahtarınızla açarsınız kapıyı yavaşça içeri girersiniz annesiyle konuşuyordur istemeseniz de kulak misafiri olursunuz bir tarafta anne dediğiniz, annenizden ayırmadığınız kayınvalideniz bir tarafta eşiniz. Sizi konuşuyorlardır şaşırırsınız üzülürsünüz ve son kelimeleri duyarak “ölse de kurtulsak” yıkılırsınız… Girdiğiniz gibi sessizce çıkarsınız içinizde kocaman bir cisim tanımlayamadığınız boğazınıza takılır kalbinizi ağrıtır ağlayınca geçer sanırsınız geçmez… Başka günler başka şeyler hiçbir şey eskisi gibi değildir artık asla da olamayacaktır… Her çocuk güven duygusuyla dünyaya gelir sonsuz güvenir herkese, her şeye ne yazık ki zamanla zayıflar bazen de yok olur. Pembe gözlüklerimiz keşke hep gözümüzde kalsa keşke hayatımızın bir döneminde sorgulamaya başlamasak keşke hiç güvenimiz boşa çıkmasa. Bazıları ne yazık ki bunlar ve daha fazlası oluyor diyecekler bazıları da çok karamsar olduğumu söyleyecekler. Bana karamsar diyenlerin yazımı burada okuyup unutmasını diliyorum inşallah bir gün bir yerde haklıymışın demezler.
Son söz: Ne her şeye güven ne de aşırı şüphe içinde ol, üzülmek istemiyorsan hayatta her şeye hazırlıklı ol.