Zaman…
Bazen çok hızlı geçtiğinden bazense hiç geçmediğinden yakındığımız kavram.
Eskiden ayı oynatıcıları vardı sokak sokak gezip ayı oynatırlardı. Ayılar oynar gibi bacaklarını oynattıkça biz oynuyor sanıp alkışlardık… Aslında ayılar bu oynatıcılar tarafından küçükken alınır, kızdırılmış tenekenin üstüne bırakılırdı ayı ayağı yandıkça birini kaldırır öbürünü basardı aynı anda oynatıcıda tef çalardı. Zamanla ayı kızgın teneke olmasa da klasik koşullanma ile tef sesini duydukça ayakları yanacak sanıp kaldırırdı.
Tekrar konumuza dönelim bizde koşullandırıldık aslında üzerine hiç düşünmedik, zaman doğduğumuzda vardı ve bizde hep olduğuna inandık.
Zaman bizim yarattığımız bir kavram aslında olmayan…Tek var olan şey düşüncelerimiz. Saate bakarız sabah altıdır kafamızdaki kalıp düşünce güneşin çıkacağını söyler ve güneşin doğduğu düşüncesi oluşur kafamızda. Akşam 8 güneş batması gerekiyordur kafamızdaki düşünce güneşi batırır. Yaptığımız sadece kafamızdaki kalıplara inanmak, düşüncelerimizi o şekilde yönlendirmek. Hepimizi aynı zamanı kullanıyoruz sanarız ama hepimizin kullandığı zaman farklıdır.Aynı şeyi aynı zamanda yapan insanların kullandığı zaman aynı değildir aslında. Hoşlandığımız şeyleri yaparak 10 gün geçirelim, ne kadar çabuk geçer zaman çünkü kafamızdaki kalıp güzel şeyler çabuk biter der. Sonra hiç güneş almayan tek bir ışığın girmediği bir bodruma kilitleyelim kendimizi sadece üç öğün yemek tamamen boş bir oda… Orada kafamızdaki kalıp orada zaman geçmez der ve çıktığımızda bir sene geçmiş gibi hissederiz ve gerçektende zamanı durdurmuşuktur içerde dışarıda 10 gün geçirenle bizim bodrumda geçirdiğimiz 10 gün farklıdır… Zamanı durdurabiliriz ve de istediğimiz şekilde yönlendirebiliriz….
Aslında madde diye bir şey yok her şey düşüncelerden ibaret . Bir araba beğenir, alırız. Aldığımız aslında bir avuç düşünce. Para verdiğimizde bizim olduğuna ve sahip olduğumuza inandırırız beynimizi… Ya da evimiz eksikler vardır gider alır tamamlarız. Kafamızdaki evin eksik olan yerleri tamamlanır ve harita çizilir var olduğuna inanırız artık evimiz tamamdır kalıbı tamamlamışıktır. Hiç sorgulamayız da parasını vermiş ve almışıktır, her sabah kalktığımızda beynimizdeki harita onun orada olduğunu söyler… Kafamızda sorgulamadığımız kalıp düşünceler çalışmaya devam eder mesela “10 senede eşyalar yıpranır” kafamızdaki zaman düşüncesi ilerler 10 sene geçtiğinde eskidiğine inanırız, eskiyen sadece düşüncedir.
Çok azda olsa bize öğretilen yada kendimizin oluşturduğu kalıp düşüncelerin dışına çıkmaya başaranlar olmuştur. Onlar sorgulamış ve bulunduğu çağın dışına çıkmıştır Mustafa Kemal ATATÜRK gibi o çevresinde olup bitenleri sorgulamamış zamanı sorgulamış ve bulunduğu zamanın dışına düşünceleriyle çıkmıştır. O yaşanacakları çok önceden görmeyi başarmıştır.
Eşimiz; nasıl bir eş istediğimizi planlarız ve düşüncelerimiz karşımızda istediğimiz gibi bir eş oluşturur. Ama sonra anlaşamayız kendi oluşturduğumuz düşünce ile… Aslında onun en kızdığımız hareketinde bile bizim dışarı çıkarmaya korktuğumuz içimizde gizli kalmış bir yönümüz vardır biz isteyerek koymuşuktur onu oraya ama böyle dışarı çıkması hoşumuza gitmez kızarız kızdığımız aslında kendi düşüncemizdir…
Aslında hiç birşey yok çevremizdeki her şey bizim düşüncelerimiz, düşünce kalıplarımız. Ölümde bir düşünce… Ölüm diye bir şey yok sadece kafamızdaki kalıplar bize yaşlandığımızı ve ölmemiz gerektiğini söylüyor yok olan sadece kafalardaki düşünceler…
Aslında bizde yokuz…
Bu yazı hayal ürünüdür…
31 Ağustos 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder