31 Aralık 2009

Hayatın Gerçekleri-2 (Son Söz)

Beni çok etkileyen arkadaşım başından geçen yaşanmış bir olay…
Evliliğinin 4 yılı eşini seviyor ama tek düze hayat ve son zamanlardaki evliliğindeki sorunlar sıkmış onu, yinede aklında aldatmak yok… Her zaman takıldığı bir sitede oynadığı oyunda bir kızla tanışıyor baştan sadece hoş vakit geçirmek derdi… Yalan üzerine kuruyor her şeyi medeni durumundan oturduğu semte kadar… Merak kötü şey görmek ister buluşurlar ilk görüşte aşk filan olmaz ama başka biriyle beraber olmak iyi gelir, kendini iyi hisseder eşinden başka bir kadınla sohbet etmekle… Sonra birbirlerini küçük dokunuşlar başlar, hala his yoktur onda ama karşısındakinde… Sık sık buluşmaya başlarlar sevmiyordur ama onunla olmak iyi geliyordur, kızsa git gide daha da çok bağlanır. Arkadaşın amacı dalga geçmek değil asla iyi hissediyordur onunla kendini aşk yoktur ama, seviyordur eşini… Sonra vicdanı sızlamaya başlar bir gün, el ele gezmekten ileri gitmeseler de aldatmak aldatmaktır… Eşiyle de arası düzelmiş artık, vicdanı dayanılmaz bir hal aldığı bir zaman kıza ben evliyim der. Kız ağlar kızar… Bir hafta ayrılık sonra tekrar bir araya gelirler, evli olsan da senden hiçbir şey beklemiyorum, ben seni seviyorum evli olsan da seni kaybetmek istemiyorum, böyle devam etsin der… Arkadaşımın hiç beklemediği bir tepkidir şaşırır kabul eder bu teklifi. Bir karısı ve bir sevgilisi olması hoşuna gider içten içe… Artık evli olduğunu da söylemiş vicdanını azda olsa rahatlatmış, suçunu bölüşmüştür artık…

Bir süre daha böyle devam eder suçunu bölüşse de ona düşen payı hala ağır gelmektedir, canını acıtmaktadır, eşini aldatmak istemiyordur artık… Sevgilisiyle de tartışmaya başlamışlardır. Kötü bir gece msn başına geçer, sevgilisiyle konuşur tartışırlar… Geçirdiği kötü gününde etkisiyle ağzına gelen her şeyi söyler ve en son “seninle bir daha görüşmek istemiyorum” der. Sevgilisine ağır gelmiştir bu sözler, eşi gibi onu da tanımıyordur… Sonradan pişman olmayacağını bilmiyordur söylediği sözler için…”Sen görürsün” der ve gerçekten de… Arkadaş ona güvenmiş cep telefonunu adresini her şeyini vermiştir. Artık hesap vakti gelmiştir rahatsız eden şey sadece vicdan olmayacaktır artık. Önce kız arkadaşı arar her şeyi eşini anlatacağım der arkadaşın yalvarmalarını dinlemeden… Arkadaşın eşini arar ama ulaşamaz, eşi o ara çok yoğun çalışmaktadır işyeri dışına çıkmaktadır çoğu zaman çünkü… Tekrar arkadaşı arar “bugün olmazsa yarın ulaşacağım” der. Arkadaş bu korkuyla yaşamak istemez, bir gün ağlama nöbeti içinde eşine anlatır her şeyi, boşluktayken yaptığını onu çok sevdiğini söyler. Gerçekten eşini çok sevdiğini anlamıştır ve artık çocuk istiyordur eşinden. Eşi zor olsa da affeder onu…. Diğer kızada de her şeyi eşine anlattığını söyler, uygun bir dille ve güzellikle onu hayatından tamamen çıkmaya razı eder…

Son Söz: Ne olursa olsun her zaman söylediklerimize, yaptıklarımıza dikkat etmemiz gerekir. Yanlış yapmamalı, yanlış yaptıysak da yanlıştan dönmeli yanlışın neresinden dönersek kar olacağını unutmamalıyız. En önemlisi karşımızdaki kim olursa olsun onu kırmamalı her şeyi güzellikler halletmeye çalışmalıyız…

Yükselmek isteriz, çok çalışırız ama hedeflediğimiz yerlere hep torpilli yeterliliği olmayanlar getirilmektedir. Belki vekil olarak geliyorlar, kadro alamıyorlardır ama sonuçta o yerdedirler. Çabalamaya devam, kendimizi geliştirmeli işimizi en iyi şekilde yapmak için durmadan çalışmaya devam etmeliyiz gün doğmadan neler doğar… Bir gün ummadık bir şey olur mesela yükselmek sınavla olmaya başlar sadece sınavı kazananlar kadro verirler. Sınav gelir tüm vekiller tepe taklak, siz çok iyi puanla hem de kadrolu istediğiniz yerdesiniz.

Son Söz: Çalışmak her zaman ümidimizi kaybetmeden çalışmak. Kendimizi geliştirmekten asla vazgeçmemeliyiz. Çabalarımızın er yada geç karşılığını alacağımızı unutmamalıyız… Hedeflerimiz hiç bitmemeli yeni hedeflerle işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışmalıyız.

Karamsarlıkla yazdığım ilk “Hayatın Gerçekleri 1”den tam gönlüme yatmıyordu. “Hayatın Gerçekleri-2” tam istediğim gibi oldu. Bu yazı “Hayatın Gerçekleri” adıyla yazdığım son yazı

Son Söz: Biz başlangıçtan daha çok sonu hatırlarız her şey harika gidip sonunda kötü olduysa sonu hatırlarız yorumlarımızı da sona göre yaparız. Onun için iyi başladığımız bir işi başladığımız gibi iyi bitirmeye çaba göstermeliyiz, kötü başlayan işlere de ümidimizi kaybetmeden olabilecek en iyi şekilde bitirmeye gayret etmeliyiz.

31 Ağustos 2009

Beşinci Boyut

Zaman…
Bazen çok hızlı geçtiğinden bazense hiç geçmediğinden yakındığımız kavram.
Eskiden ayı oynatıcıları vardı sokak sokak gezip ayı oynatırlardı. Ayılar oynar gibi bacaklarını oynattıkça biz oynuyor sanıp alkışlardık… Aslında ayılar bu oynatıcılar tarafından küçükken alınır, kızdırılmış tenekenin üstüne bırakılırdı ayı ayağı yandıkça birini kaldırır öbürünü basardı aynı anda oynatıcıda tef çalardı. Zamanla ayı kızgın teneke olmasa da klasik koşullanma ile tef sesini duydukça ayakları yanacak sanıp kaldırırdı.
Tekrar konumuza dönelim bizde koşullandırıldık aslında üzerine hiç düşünmedik, zaman doğduğumuzda vardı ve bizde hep olduğuna inandık.
Zaman bizim yarattığımız bir kavram aslında olmayan…Tek var olan şey düşüncelerimiz. Saate bakarız sabah altıdır kafamızdaki kalıp düşünce güneşin çıkacağını söyler ve güneşin doğduğu düşüncesi oluşur kafamızda. Akşam 8 güneş batması gerekiyordur kafamızdaki düşünce güneşi batırır. Yaptığımız sadece kafamızdaki kalıplara inanmak, düşüncelerimizi o şekilde yönlendirmek. Hepimizi aynı zamanı kullanıyoruz sanarız ama hepimizin kullandığı zaman farklıdır.Aynı şeyi aynı zamanda yapan insanların kullandığı zaman aynı değildir aslında. Hoşlandığımız şeyleri yaparak 10 gün geçirelim, ne kadar çabuk geçer zaman çünkü kafamızdaki kalıp güzel şeyler çabuk biter der. Sonra hiç güneş almayan tek bir ışığın girmediği bir bodruma kilitleyelim kendimizi sadece üç öğün yemek tamamen boş bir oda… Orada kafamızdaki kalıp orada zaman geçmez der ve çıktığımızda bir sene geçmiş gibi hissederiz ve gerçektende zamanı durdurmuşuktur içerde dışarıda 10 gün geçirenle bizim bodrumda geçirdiğimiz 10 gün farklıdır… Zamanı durdurabiliriz ve de istediğimiz şekilde yönlendirebiliriz….
Aslında madde diye bir şey yok her şey düşüncelerden ibaret . Bir araba beğenir, alırız. Aldığımız aslında bir avuç düşünce. Para verdiğimizde bizim olduğuna ve sahip olduğumuza inandırırız beynimizi… Ya da evimiz eksikler vardır gider alır tamamlarız. Kafamızdaki evin eksik olan yerleri tamamlanır ve harita çizilir var olduğuna inanırız artık evimiz tamamdır kalıbı tamamlamışıktır. Hiç sorgulamayız da parasını vermiş ve almışıktır, her sabah kalktığımızda beynimizdeki harita onun orada olduğunu söyler… Kafamızda sorgulamadığımız kalıp düşünceler çalışmaya devam eder mesela “10 senede eşyalar yıpranır” kafamızdaki zaman düşüncesi ilerler 10 sene geçtiğinde eskidiğine inanırız, eskiyen sadece düşüncedir.
Çok azda olsa bize öğretilen yada kendimizin oluşturduğu kalıp düşüncelerin dışına çıkmaya başaranlar olmuştur. Onlar sorgulamış ve bulunduğu çağın dışına çıkmıştır Mustafa Kemal ATATÜRK gibi o çevresinde olup bitenleri sorgulamamış zamanı sorgulamış ve bulunduğu zamanın dışına düşünceleriyle çıkmıştır. O yaşanacakları çok önceden görmeyi başarmıştır.
Eşimiz; nasıl bir eş istediğimizi planlarız ve düşüncelerimiz karşımızda istediğimiz gibi bir eş oluşturur. Ama sonra anlaşamayız kendi oluşturduğumuz düşünce ile… Aslında onun en kızdığımız hareketinde bile bizim dışarı çıkarmaya korktuğumuz içimizde gizli kalmış bir yönümüz vardır biz isteyerek koymuşuktur onu oraya ama böyle dışarı çıkması hoşumuza gitmez kızarız kızdığımız aslında kendi düşüncemizdir…
Aslında hiç birşey yok çevremizdeki her şey bizim düşüncelerimiz, düşünce kalıplarımız. Ölümde bir düşünce… Ölüm diye bir şey yok sadece kafamızdaki kalıplar bize yaşlandığımızı ve ölmemiz gerektiğini söylüyor yok olan sadece kafalardaki düşünceler…

Aslında bizde yokuz…

Bu yazı hayal ürünüdür…

27 Ağustos 2009

Hayatın Gerçekleri-1

Güven…
Ya çok abartırız: “Arkadaşlarımdan nefret ediyorum, ailemi sevmiyorum hayatta güvenebileceğim bir kişi bile yok…”
Ya da çok tozpembe bakarız: “Harika bir çevrem var, ailem her istediğimi gerçekleştiriyor herkesi seviyorum ve çevremdeki herkese güveniyorum…”
Ne abartacağım ne de tozpembe sunacağım güveni…
Her çocuk dünyaya güven duygusuyla dünyaya gelir eksi yada artı yönde gitmesi ailesine bağlıdır. Önce anneye güvenmek ister tutunur ona büyüdükçe babaya sonra arkadaşlara ve en sonda eşine… Aslında hepimiz sonsuz bir güvenle doğarız herkese karşı sonra güvenimiz boşa çıktıkça sorgulamaya başlarız sorguladıkça güven duygumuz zayıflar ve bazen yok olur.
Önce annemize güveniriz sözler verir çok basit gözükür aslında “bakkala gidersen gelince sana para vereceğim” gibi sonsuz bir güven vardır gideriz… Sonra babaya güvenmek isteriz “karnende hepsi beş olursa sana bisiklet alacağım” çalışırız… Çok basit gibi gözükse de küçük şeyler daha küçüklüğümüzden oluşturur güven ya da güvensizliği… Bu dönemde güven pek sorgulanmaz çünkü anne babanın canıdır çocukları tutarlar sözlerini…
Sonra arkadaşlar; başta ailemiz gibi güvenmek isteriz onlara da ne yazık ki yanlışlıklar yapılır karşılıklı… Kardeşim dediğiniz, her yerde övdüğünüz arkadaşınız bir gün bir kıza bıraktırır size kardeşliğiniz. Kızın yanında yerden yere vurur sizi sesinizi çıkarmazsınız o sizin kardeşiniz kadar sevdiğiniz arkadaşınızdır öyle yapıyorsa vardır bir bildiği… Başka bir gün maddi olarak sıkışırsınız acil olarak borç paraya ihtiyacınız vardır, parayı da kısa zamanda da ödeyeceksinizdir. Gidersiniz zengin arkadaşınıza durumu anlatır kısa sürede ödemek koşuluyla borç istersiniz ve uzun bir hikaye dinlersiniz işlerinin son zamanda çok kötü olduğu ile başlayan, biliyorsunuzdur vardır ama…“Lanet olsun ” deyip gitmek istersiniz ama arkadaşınızdır o “canın sağ olsun” diyebilirsiniz sadece…
Bir gün evlenirsiniz güzeldir her şey cicim aylarında… Sonra kavgalar başlar karşılıklı hatalar ama bir süre sonra oturur her şey yada siz oturduğunu sanarsınız … Sizde düzelmiştir her şey çevrenize, ailenize karşı korursunuz onu onunda sevilmesini istersiniz översiniz tek isteğiniz mutlu olmak… Onu da kendiniz gibi bilirsiniz yaşadığınız onca şeye rağmen inatla ona güvenmek istersiniz… Bir gün işten erken çıkarsınız uçarak eve gelirsiniz özlemişinizdir eşinizi onu görmek, ona sarılmak istersiniz, sürpriz yapmak… Zili çalmak yerine anahtarınızla açarsınız kapıyı yavaşça içeri girersiniz annesiyle konuşuyordur istemeseniz de kulak misafiri olursunuz bir tarafta anne dediğiniz, annenizden ayırmadığınız kayınvalideniz bir tarafta eşiniz. Sizi konuşuyorlardır şaşırırsınız üzülürsünüz ve son kelimeleri duyarak “ölse de kurtulsak” yıkılırsınız… Girdiğiniz gibi sessizce çıkarsınız içinizde kocaman bir cisim tanımlayamadığınız boğazınıza takılır kalbinizi ağrıtır ağlayınca geçer sanırsınız geçmez… Başka günler başka şeyler hiçbir şey eskisi gibi değildir artık asla da olamayacaktır… Her çocuk güven duygusuyla dünyaya gelir sonsuz güvenir herkese, her şeye ne yazık ki zamanla zayıflar bazen de yok olur. Pembe gözlüklerimiz keşke hep gözümüzde kalsa keşke hayatımızın bir döneminde sorgulamaya başlamasak keşke hiç güvenimiz boşa çıkmasa. Bazıları ne yazık ki bunlar ve daha fazlası oluyor diyecekler bazıları da çok karamsar olduğumu söyleyecekler. Bana karamsar diyenlerin yazımı burada okuyup unutmasını diliyorum inşallah bir gün bir yerde haklıymışın demezler.
Son söz: Ne her şeye güven ne de aşırı şüphe içinde ol, üzülmek istemiyorsan hayatta her şeye hazırlıklı ol.

19 Temmuz 2009

Ayrılıklar Tatlıdır...

Ayrılıklar acıdır, acıtır içini. En iyi ihtimal; hiç sevmesen bile; alışmışsındır alışkanlık, canını acıtır. Sevmişindir hareketlerini, sözlerini, gülüşünü… Her şeyine alışmışındır iyi veya kötü… Beraberken pek anlamazsın ne kadar sevdiğini ya da ona ne kadar bağlı olduğunu… Bazen çapkın bakışlar atarsın etrafına, bazen de daha da ileri gidersin… Bazen ya öğrenirse dersin, pekte umrunda olmaz, bulunmaz hint kumaşımı çevrende o kadar çok kız varki… Hoyratça yaşarsın hiçbir şey düşünmeden günlük ilişkiler… Günlük ilişkiler; el ele gezdiğin, öptüğün bazen dokunduğun ama cinselliğin asla olmadığı ilişkiler… Herşeyi yaparsın ama cinsellik tam bir aldatma sana göre değildir. Ve bir gün ya yakalanırsın aniden yada bir kavgadan sonra yeter artık deyip ayrılmaya karar verirsiniz… Ne olursa olsun seni seven, hep yanında olan, sana her zaman sevgisini sunmaya hazır insan yoktur artık. Ayrılıklar tatlıdır dersin dostlar arasında… Artık özgürsün, istediğin kızla çıkabilir ne istersen yapabilirsin. Kendini rahatlamış hissedersin, üzerinden bir yük gitmiş. Yeni biriyle tanışırsın, ne kadar güzel dürüst olmak… Hiçbir şey gizlemezsin; numaranı korkmadan veriyor, istediğin zaman onla buluşuyor istediğin kızla beraber oluyorsun artık cinselliği de yaşıyorsun istediğin gibi, unutmuşun böyle yaşamayı… Ne güzel dersin ayrılık ne kadar tatlıymış… Ayrılığın ilk günleri o aklına gelir bazen, için birazcık acır o kadar… Bir süre böyle devam eder mutlu hayatın! Ve bir gün gezdiğin kızlar gece aynı yatağı paylaştıkların artık mutluluk vermemeye başlar. Tekrar onu düşünmeye başlarsın , onunla geçirdiğin mutlu günleri… İçindeki acı gittikçe büyümeye başlar artık acı dayanılmaz olmuştur ,biraz uyuyayım belki iyi gelir dersin rüyanda bile o vardır ağlayarak uyanırsın tüm benliğini kaplamıştır artık… Onu ararsın, sana kırgındır, gururu kırılmıştır artık seni istemiyorum der üzüntün daha da artar onu düşünmeden bir dakika geçiremiyorsun artık... Onu rahatsız etmek istemezsin önce tutarsın kendini aramamak için sonra acılar dayanılmaz olduğunda ararsın defalarca…Açmaz telefonu sen günlerce ararsın ararsın … Hiç açmasa da onun sesini duyma hayali bile seni mutlu eder ve bir gün açar telefonu… Gerçek aşk bir kere yaşanır hayatta oda seviyordur seni belki senin sevginde de çok… Tekrar bir araya gelirsiniz, ondan ayrı kendini mutlu sanarak geçirdiğin günlere üzülürsün gerçek mutluluğun sadece onunla olduğunu anlarsın artık hiçbir şey eskisi gibi değildir artık birbirinizin değerini anlamışınızdır, artık ondan başka kimseyi görmez gözün, ömür boyu mutluluk sizi beklemektedir.

27 Haziran 2009

Michael Jackson ve Tarkan

Dün büyük bir sanatçı Michael Jackson’ı kaybettik.Ben 27 yaşındayım ve bu zamana kadar onun kadar tanınmış onun kadar dünyada popüler bir sanatçı görmedim. Sanatçıların yaptığı esere bakmak gerekir oda mükemmel eserler oluşturarak dünyada bir numara olmayı başardı. Yanlışları yok muydu herkes de olduğu gibi vardı tabi. Derisinin siyah rengine düşmanlığı, üst üste geçirdiği(kabul etmese, sadece burnumda iki kere estetik oldum dese de) estetik operasyonlar, mahkeme tarafından suçlu bulunmasa da kafalarda soru işareti bırakan çocuk istismarı konuları aklıma ilk gelen konular… Ama başta da söylediğimiz gibi sanatçıyı eserleriyle değerlendirmek gerekir bende bu yazıda bu açıdan bakacağım. Ben yaptığı çalışmaları hep yakından takip ettim ve yaptığı her çalışmada başka bir güzellik buldum. Şarkılarının sözleri, sesi, sahne şovları mükemmeldi; bize bir sanatçı nasıl olur hep dersini verdi. Allah’ın tüm güzellikleri verdiği nadir insanlardandı; yazdığı harika şarkı sözlerini harika sesiyle yorumladı ve hep harika danslarla süsledi.
Dün bütün gün ve bu sabah hep Michael Jackson’ı izledim. Çektiği klipler yaptığı röportajları izleyerek onu daha da iyi tanıma fırsatı buldum. Ünlü olmanın ağırlığı altında zorlanan aynı şeyleri çocuklarında yaşamasını istemeyen bu nedenle çocuklarının yüzünü kapatan duygusal bir babayı gördüm. Sahnede gördüğümüz o mükemmel insanın kibarlığını, duygusallığını insanlığını gördüm. Ona hayranlığım daha arttı. Çok genç yaşta öldü, daha yapacak çok şeyi vardı…
Bu sabah kanallar arasında Michael Jackson’a ait bir şeyler ararken bir magazin programında bizim starımız Tarkan’ı rasgeldim. İki gün Michael Jackson’ı seyrettikten sonra bizim starımız Tarkan’a başka bir gözle bakma fırsatını yakaladım. İmajını değiştirmiş, saçlarını uzatmış sahnede dansedip şarkı söyleyen, dünyada önemli başarılara imza atmış daha da başarılar beklediğimiz Tarkan… Ya Michael Jackson çok büyük(tartışmasız) yada Tarkan…Kıskandım Amerikalıları böyle bir sanatçıya sahip oldukları için bizim içinse üzüldüm. Tarkan’a baktım yüzüne hiç gitmeyen saçları harika diyemeyeceğim sesi ve dans diye yaptığı değişik hareketlerle… Kimse yanlış anlamasın Tarkan’ı kötülemiyorum sadece hayal kırıklığımı anlatmak istiyorum, benim için Türkiye’nin kralı tartışmasız Tarkan ve onu çok severim ve dinlerimde… Ama bugüne kadar onun bir gün tüm dünyada tanınacağını(Michael Jackson kadar olmaz tabi ki) inanırdım, hayallerim yıkıldı gerçeği gördüm… O ses, o şov o kıyafetlerle olmaz o kralımızsa kimseyle de olmaz… Tarkan gibi Avrupa’da yaşasak bile onlar gibi düşünemiyoruz onu gördüm. Başarının bir ekip işi olduğunu ve bu ekibin ne kadar büyük ve ne kadar iyi olursa o kadarda başarının geleceğini anlayamıyoruz. Ya hep kendi dediklerimizi önemsiyoruz yada duygusal bağla yanımıza aldıklarımızın dediklerini… Saçından kıyafetine sahnede duruşundan şovuna kadar her şeyin düşünülmesi gerektiğini yanımızdakilerin millet gözetmeden en iyisi olması gerektiğini anlamıyoruz… Tarkan’ın son konserine bakıyorum arkasında benimde evden yapabileceğim bilgisayar efektleri, üstünde sıradan beyaz bir takım, kötü saç kesimi ve kendine has olmayan sağdan soldan toplanmış bir dans sitili… Bunlarla mı başarılı olacağız vizyonumuz bu kadarcı mı , yeniliğe kapalı duygusal yönümüzün ağır basarak yanımıza aldığımız sıradan bireylerle mi başarı gelecek? Başarı böyle olmaz başarı kendine has sitilinle ve senden önce olmayan sahnede duruşun, tarzınla olur… Demiyorum ki kültürümüzden uzaklaşalım yabancılar gibi olalım, dediğim kültürümüzü sentezleyelim, olmayanları çıkaralım, kendimize has bir tarz yaratalım ve hep yanımızda en iyiler olsun. Objektif olalım hepimiz Tarkan’ ı seviyoruz ama o kötü saç sitili, sahnede tek başına yaptığı kötü dans ve hiç yenilemediği müzik tarzıyla Tarkan ne kadar başarılı olur?

22 Haziran 2009

Olmayan Camlar...

Hafta sonu güzel bir kafedeydim, üst katına çıktım cam kenarlarını severim genelde ama cam kenarında boş yer yoktu yer olmadığı için duvar kenarında bir yere oturdum, dışarıyı seyretmeye başladım. Bakınırken dışarısının ne kadar net göründüğünü fark ettim, silen ne kadar temiz silmiş diye içimden geçirdim, gerçekten helal olsun dedim. Bir süre daha dışarı seyrettim sonra bir anda camın kenarındaki masada oturan çocuk aşağıya bakmak için aşağıya doğru sarktı bir an duraksadım benim geldiğimden beri cam var sandığım yerde cam yokmuş aslında tamamen açıkmış orası. Sonra düşündüm bu yanılgı üzerine gerçekten hayatımızda o kadar çok olmayan cam var ki…
Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda bir anda karşımıza hoşlanacağımız biri çıkar, karşılıklıdır her şey emin olmasanız da onun da size karşı ilgisi açıktır. Ama zaman kısıtlı birkaç kere görüşme imkanınız var sadece. Ama biz baştan cam koymuşuktur araya, bir tarafta siz öbür tarafta hoşlandığınız insan… Ne yapsanız kendi koyduğunuz o camı geçemezsiniz açılamazsınız karşınızdakine, korkutur sizi aranızdaki cam… Aslında oda sizden hoşlanmıştır ama aynı cama takılmıştır, geçemez öbür tarafa… Yazık olur gelecek mutlu günlere belki de sizin ruh eşiniz ama kaçılırsınız fırsatı… Sonra büyük bir pişmanlık. Aslında herşey o kadar olumludur ki, hiç sorun yoktur, bir adımla her şey çok güzel olacaktır… Tek sorun kafanızda oluşturduğunuz olmayan camda kaçırdığınız mutluluk fırsatlarına artık son verme zamanı geldi, artık kırma vakti tüm camları, mutluluk sizinde hakkınız biraz cesaret…
Güzel bir işyerinde çalışıyorsunuz işinizi gerçekten güzel yapıyorsunuz ve taktirde görüyorsunuz. Yeterince bu kademede çalıştınız yükselmek istiyorsunuz ama istediğiniz mevki ile aranızda bir cam oluşturmuşunuz baştan. Orası size ulaşılmaz geliyor kendinize güvenmiyorsunuz bir taraftan yükselmek istiyor bir taraftan o yere gelmekten korkuyorsunuz. Sizden daha iyi mevkilerdekilerde sizi korkutuyor yöneticiliğin ne kadar zor olduğundan bahsediyor aslında sizin yaptığınız işleri bilmeden. O cam daha da kalınlaşıyor ve hep sizi tutuyor. Aslında çok iyi bir zekanız var ve işinizde de çok iyisiniz düşündüğünüz mevkiden daha da yükseklere de gelebilirsiniz sizin istediğiniz mevkilerde olanlar sizin kadar iyi de değil ama kafanızdaki cam sizi engelliyor o camı sizde oluştursanız, yüksek mevkilerdekilerde olanlarda oluştursa kırma vakti geldi artık, kırın bütün camları güvenin kendinize çok kısa zamanda çok yol alacaksınız sadece biraz cesaret.
Yazı yazmayı seviyorsunuz, birkaç sitede de yayınladınız ve çokta okunup taktir gördü. Ancak siz daha fazlasını istiyorsunuz hedefiniz kitap yazmak ama korkuyorsunuz ya okunmamasından ya da kötü eleştirilerden…Uğraşacaksınız ,didineceksiniz 400-500 sayfa yazacak, defalarca düzeltecek yayınlanacak hale getireceksiniz sonra hiçbir yer kabul etmeyecek yayınlanmayacak, yayınlansa da çok kötü eleştiriler alacak… O kadar vaktime yazık deyip hiç başlamıyorsunuz, oluşturdunuz yine olmayan camı. Aslında gönül verdiğinizde, zaman ayırdığınızda olmayacak hayal yok. Beğeni göreceli bir kavram tabi ki beğenenlerde olacak beğenmeyenlerde belki çokta az kişi okuyacak ilk kitabınızı, ama kırsanız camları sabretseniz eleştirileri dikkate alsanız ve gerçekten fedakarlıkla başarıya ulaşırsınız, ulaşmasanız da, bir gün çocuğunuza bak evladım ben böyle bir kitap yazdım demek, kitap yayınlamanın manevi hazzını duymak yeter bence…
Olmayan camlara örnekler o kadar çok ki ne yazmaya sayfalar yeter; ne size okumaya zaman. Önemli olan olmadıklarını görebilmek ve bir yerden başlamak, bundan sonra koyduğumuz tüm camları kırarım ve artık hiç cam koymayalım hedeflerimize başlamak bitirmenin yarısıdır başlayalım bir an önce… Mutlu olmak, başarı hazzını tatmak herkesin hakkı bize tek gerekli olan cesaret. Cesaretle azimle çalışmak karşısında dağlar duramaz, bazen başarısız olsak da vazgeçmeyeceğiz kovalayacağız başarı bize bir adım uzakta yeter ki o adımı atalım.

27 Mayıs 2009

Bugün Sana Aşık Oldum...


Hep derdin ya “Seni bırakıp gideceğim bana böyle davranma” diye, önemsemez “git” derdim. Bugün gitmeyi bırak artık bu kelimeyi bile duymaya dayanamayacağımı anladım. Yüzündeki sivilceler gözüme takılırdı bazen, sivilcesiz olsa derdim yanılmışım onlar sana daha güzellik katıyormuş. İlk defa gerçekten seni kaybetme korkusu yaşadım ya giderse dedim yalnız kalırsam bu koca evde içim burkuldu, gözyaşlarıma engel olamadım ya gidersen hayali bile beni böyle üzerken ya gidersen bebişim ne yapalım yapayalnız… İnsan kaybedince anlarmış sevdiğinin kıymetini ben senin kıymetini bugün gitmeden anladım… Eskiden akrabalarımı düşünürdüm annemi, abimi, ablamı… Ya beni bırakıp giderlerse derdim, özellikle annemi ne yapalım o olmasa diye… Aklıma hiç gelmezdin gelsen de giderse doldurur başkası yerini derdim… Ama bugün sana aşık oldum bitanem bir taraftan delice aşık olmanın mutluluğunu yaşarken bir taraftan d a ya bir gün giderse diye korkum oldun. Ben, evimiz, hayatım her şeyim seninle anlam buluyor ekmek gibisin bir tanem kana kana içtiğim su gibisin sensizliğe en fazla bir gün dayanabilirim. Dualar ediyorum Allah’ıma seninle hayırlı ölüm versin diye. Sensiz her gün ölmek yerine sensiz kaldığım ilk gün ölmek dileğim. Bugün Sana Aşık Oldum çayımın şekeri, yemeğimin tuzu, hayatımın anlamı bugün sana aşık oldum…

20 Mayıs 2009

Eurovision 2009 Norveç Birinciliği Hakketti mi?


Eurovision bir Hristiyan kulubüdür, bunlar hep birbirlerine oy verirler boşuna uğraşıyoruz…. Hakkeden hiç kazanmaz… Bizim yerimiz birincilikti yine hakkımız yendi bir Hadise’ye bakın birde Norveç’liye yazık çok yazık oldu… Hakkımız yendi birinci biz olmalıydık dememi beklemiyorsunuz değil mi? Diyemem çünkü kulaklarım duyuyor gözlerim görüyor hala ama ülkemizde kulakları duymayan gözleri görmeyen ne kadar çok insan varmış.. O kadar şaşırıyorum ki yorumlara Norveç’i hiç izlemeyip konuşanlar bile var. Ben izledim finaldeki 25 ülkenin tamamını izledim, kendime göre yorumladım, puanladım tarafsız olmaya çalıştım tahminlerim Azerbaycan haricinde aynen tuttu onların bizden sonra geleceğini düşünüyordum. Gelelim birinci olan Norveç’in Alexander Rybak şarkısına harika bir ses mükemmel müzik.. . Sözleri de harika olan şarkıya etnik müzikler ve görsellik katarak bizi Norveç’e götürdüler. Tek kelimeyle mükemmel diyorum. Eurovision ses ve gösteri yarışması değil mi Fairytale şarkısı ikisi de olduğu için rahat kazandı. Gelelim Türkiye’nin neden kazanamadığına birincisi Hadise’yi gözümüzde çok büyüttük evet güzel bir yüz güzel bir fizik, ya ses bulunmaz bir ses mi sizce? Bence değil kötü diyemeyeceğimde bir çok kişide bulunan bir ses onu öne çıkaran fiziği idi ama sadece fizik yeterli olmadığı da görüldü. Eurovision gösteri ve ses yarışması zaten görsellikle olmuyor seste gerekiyor. Gösteriye gelince öyle harika bir gösteri filan görmedim diğerlerinden farksız şu zamana kadar yapılanların tekrarı. Eğer hakediyorsak birincilik bize veriliyor onu gördük Sertap ERENER’le. Mükemmel bir gösteri harika bir ses ve sonuçta birincilik önemli olan doğru kişinin seçilmesi ve işlenmesi Sertap ERENER’deki gibi. Şunun saçı, şunun fiziği güzelden çok önce sese bakılmalı sonra fizik en sonda seçildikten sonra hazırlık aşamasında istenilenleri verebilecekmi ona bakılmalı. Hadise hayata tek yönle bakanların eseridir, aynı kafalar 2006 yılında Sibel TÜZÜN’ü göndermemişmiydi bu yarışmaya. Diyeceksiniz ki hep eleştiriyorsun çözüm yok mu? Var,önce bizi anlatan bir şarkıcı bulunacak ve bizi anlatan müzik ve gösteri… Kaybetsek de ülkemizi tanıtacağız tüm dünya kültürümüzü öğrenecek. Biz ne yapıyoruz İngilizce bir şarkı, Arap kültüründen gelen dansöz kıyafetiyle başarı arıyoruz, farzederimki başardık kendimiz olmadan kazanmak ne anlam ifade eder ki. Belki biraz uç olacak ama çıkartın bize özgü bir şarkı hadi adını da verelim Sinan YILMAZ-Kolbastı gibi bide bu oyunu gerçekten güzel oynayan modern kültürümüzü anlatacak bir ekip kazanamasak da kendimizi anlatırız… Dileğim bir kez kendimiz olalım şu Eurovision da… Bu Eurovision’daki hayal kırıklığım Yunanistan oldu. 2004 te ne kadar iyi idi Sakıs Rouves, bu sene ise tam bir hayal kırıklığı Sakıs biz seni Shake it ile hatırlayacağız. En son olarak Norveç’in birinci olan Şarkısının Türkçe sözleriyle bitirmek istiyorum “Yıllar önce, ben gençken bir kızı sevdim O(kız) benimdi ve sevgiliydik öyleydi, bu doğru. Bir peri masalına aşığım. Canımı yakmasına rağmen Aklımı kaçırsam da umrumda değil Zaten lanetlenmişim ben…

04 Nisan 2009

Aşkın Çözümlemesi

Seversin, sevilmezsin; sevilirsin sevmezsin… İlk görüşte sevmek her şeyi ile ilk günden kabul etmek öyle zor ki.. İnsanlar çift yaratılmışlardır, bu deyim birbirine benzeyen insanlara söylenen bir söz ben başka bir anlamda kullanayım insanlar çift yaratılmıştır ve tek yaşayamazlar bazen yanında, bazen gözünde, bazen kalbinde fiziksel olarak olmasa bile hep aklında biri vardır belki iki belki üç…
Çoğu zaman çok sevdiğimiz için değil de çevremiz beğendiği için, işi için, yalnızlıktan kurtulmak için, eski sevgilimizi unutmak için cinsel ihtiyaçlarımız için gibi devam eden nedenler için çıkarız, sevgiyi aşkı bir kenara bırakarak… Yanımızdakine ne yakışıklı veya güzel dendiğinde, el ele gezerken, kısacası hayatımızda biri olduğunda mutlu oluruz ya da mutlu olduğumuzu sanarız ama gerçekten gönlümüze yatmayan çıkmak için çıktıklarımızla ne kadar mutlu olabiliriz ki…
Aslında hem kendimize hem karşımızdakine haksızlık yapıyoruz hem kendimiz mutlu olmuyoruz hem karşımızdakini mutluluk oyunuyla kandırarak bir gün olmuyor dediğimizde en büyük kötülüğü yapıyoruz. Böyle aşklarda bir taraf sever ve diğer tarafta seviyor gözüktüğünden daha da bağlanır ve ayrılık hiç aklımdan geçmediği için tam bir yıkım olur seven taraf için.
Aşk iki kişinin duygularıyla büyür bir taraf ne kadar çok severse sevsin o aşk eksiktir ve ayrılığa mahkumdur. Bazen bu ayrılık kısa bir sürede olurken bazen de yalnızlık korkusu, çevre, birisine güvenme isteği gibi sebeplerle uzar bazen de evlendikten sonra olur ama tek taraflı sevgilerin uzun veya kısa sonu ayrılıktır. En sevmediğim kelime severek ayrılıyoruz kelimesi. Eğer iki tarafta seviyorsa her güçlük her engel aşılır ama tek taraflı sevgilerde sevmiyorum diyemeyen taraf başka şeyleri bahane ederek severek ayrılırdık der.
Nadirdir iki tarafında sevdiği ilişkiler ama olduğunda da yaşanacak mutluluk hiçbir kelime ile anlatılmayacak kadar güzeldir. Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı ve daha niceleri iki tarafın sevdiği ilişkilere örnektir. Karşılıklı sevgi iki tarafa güç verir ve normalde hiç yapmayacağı yapamayacağı şeyleri yaptırır Kerem boşuna dağları delmemiştir. Ondaki güç hem kendi sevgisinden hem de Aslı’nın sevgisinden gelmektedir.
Buraya kadar anlattıklarımız özetlersek:Aşk=Sevmek+Sevilmek. Sevmek ve sevilmeyin içinde fedakarlık vardır, güven vardır, dürüstlük vardır,mutluluk vardır…. Ama sadece bunları yapmak yetmez yani ben fedakarım dürüstüm çokta mutluyum benim aşkım mükemmel diyemeyiz. Bunları kendimiz yapmalıyız tabi ki ama karşımızdakinden de görmeliyiz görmüyorsak da pembe gözlüklerimiz çıkarıp, mutlu olabileceğimiz başka aşklara yelken açmalıyız.
Size önerim sevmediğiniz bir insanla bir gün geçilmeyin hem onu üzmeyin hem de kendinizi kandırmayın. Önemli olan sizsiniz seviyorsanız ve sevildiğinize inanıyorsunuz yola devam sonuna kadar yanında olun. Sadece sevmek yetmez ileride daha büyük acılar yaşamak istemiyorsak sevildiğimizi düşünmüyorsak yol yakınken dönerim Sevmek güzeldir ama sevilmek daha da güzeldir her ikisinin olduğu ilişkiler dengeli ilişkilerdir ve gerçek mutluluk böyle ilişkilerle bulunur, mutlu günler dileğiyle…

26 Ocak 2009

Sen Uzaklardayken...


Yine uyandım yalnız, sensiz, kimsesiz …
O kadar uzaklardasınki…
Bu kadar uzaklarda olman ama benim seni böylesine hissetmem,
Güneş gibisin, ne kadar uzakta olursan ol içimi ısıtıyorsun.
Ben bitkiler gibi senle hayat buluyor senle yaşıyorum.
Seni düşünerek içimi ısıtıyor hayalinle konuşarak yalnızlığımı dindiriyorum.
Yüzümdeki gülücük bedenimde ruhumsun…
Ben senle gülüyor, senle ruhumu huzura kavuşturuyorum.
Hangi mevsimde olursak olalım seni düşündüğümde bahar geliyor,
İçimde çicekler açıyor ,bedenimi sıcak bir rüzgar gibi ısıtıyorsun.
Bazen uzaklar cezamı diyorum; en büyük ceza;
Ama ben razıyım, sen ol dünyamda her cezaya razıyım.
Bu yürekte sen olduğun sürece özlemek bana eziyet olmaz inan…
Yüreğimde öyle güzel bir yere oturtturdum ki senİ,
Hiç kimsenin yerine alamayacağı ve asla kapanmayacak bir yer…
Yine aynı şarkıyı dinliyorum…
“Gün gece yarısı olunca
Aşk kapımı çalar
Ruhum ay gibi sulara vurunca
Kalp yüzünü arar
Boşver gitsin unut diyor bilenler
Bu sözü duymaz böyle sevenler
Bu çaresizlik nereye kadar
Herşeyden vazgeçtim dön artık yeter
Yansın geceler vursun sabaha
Dönsün rüzgar durgun sulara
Yansın bu deniz her yer yakamoz
Dön gel bir sabah sensiz olmuyor”
Ve hep aynı nakaratı söylüyorum,
Dön gel bir sabah sensiz olmuyor…

12 Ocak 2009

Hani Derler Ya...


Hani derler ya,
Sevince insanın yüreğinin bir yeri
Acıyor titriyor diye.
Garip bir his
Hoş olduğu kadar canını yakan bir tarafı da var işte,
O canını yakmak bile insanın hoşuna gidiyor.

Sevmek hayatın en güzel duygusu hayatta olduğumuzu yaşadığımızı gösteren hava gibi, yemek gibi, su gibi olmadan yaşayamayacağımız tek duygu… Seversin hem de çok seversin hep onunla olmak istersin onsuz geçen saniyeler acı verir yüreğini acıtır. Buluşursun, elini tutarsın ve sonra hiçbir şey hatırlamazsın eve dönene dek. Akşam eve dönünce rüyadan uyanır gibi olursun dudaklarında hala onun dudaklarının tadı, bir şey yemek istemezsin birazcık daha kalsın dudaklarında o tat… Elin hala onun ellerini tutuyor gibi uçuyorsun sanki… Düşünürsün onu düşünürken bile mutlu olursun paylaştığınız anlar rüya gibidir, gördüğün en güzel rüya…. Yine ona gitmek istersin gel dese onu 1 dakika görmek için saatlerce yok gitmeye hazırsın, kalbin elinde atıyor sanki öylesine hissediyorsun. Dayanamaz telefon edersin sesini duymalısın belki özlemini biraz bastırır… O telefonda sevgisini anlatır, öyle saftır ki duygularınız gözlerin dolar o konuşurken ama erkek adam ağlamaz sana öyle öğretilmişti hissettirmezsin konuşurken. Telefonu kapatır ağlarsın, sevgin durmuyor artık içinde ondan ayrı zindanda hissedersin kendini… Yüreğin titrer ama içinde acır bir taraftan garip bir his bu kadar severken bu kadar mutluyken ağlamak senin için… Karşında yapmacık hareketlere alışmıştın sen,yapmacık öpüşmelere, zorla bakan gözlere… Anlarsın o zaman kendini bu zamana kadar seviyorum deyip kandırdığını… Gözleri gelir aklına sana bakarken sevgiyle dolu gözleri sonra öpüşmeleriniz birbirinizi bir ömür öpseniz doyamazsınız o kadar birbiriniz tanımış ve tek vücut olmuşunuzdur ki hiç konuşmasanız bile birbirinizi anlarsınız, o sen; sen o olmuşundur artık. Onunla tekrar aşkı,sevgiyi hayatı yorumlamaya başlarsın. Şaşırtır seni hiç olmadık bir anda elini öper mesela, şaşılırsın hiç alışık olmadığın bir şey bir kız senin elini öpüyor, durduk yerde elini aldı ve öptü sonra şaşkınlığın mutluluğa döner, hiç yaşatmadığın duyguları yaşarsın ne güzel delice seni seviyorum demek ne güzel delice sevilmek… Hani derler ya sevince insanın yüreğinin bir yeri acıyor titriyor diye garip bir his hoş olduğu kadar canını yakan bir tarafı da var işte o canını yakmak bile hoşuna gider doyasıya yaşarsın sevgini…Yatarsın yine onu düşünerek, telefonda beraber çekindiğiniz resimleri tek tek öpersin ve seni duyduğunu bilerek “iyi geceler sevdiğim” dersin…

06 Ocak 2009

Ah Biz Erkekler…

Kimimiz romantik, kimimiz şakacı, kimimiz sessiz, kimimiz konuşkan… Kimimiz sadık kimimiz ara sırada olsa kaçamak peşinde, kimimiz de tamamen yoldan çıkmış… Bu yazıyı kız olsunda isterse taştan olsun diyenlere, yoldan çıkmışlardan esinlenerek yazdım…
En çok kullandıkları iletişim araçları internet işte bu arkadaşların konuşmalarında bir örnek:
(Kız ile erkek herhangi bir sitede, herhangi bir şekilde tanışmıştır. Erkek kızdan msn sini istemiş ve konuşmaya başlamışlar erkek 24 yaşında kızda 27 yaşındadır erkek yüzüne bakılacak gibi kızsa gerçek hayattan tamamen umudunu kaybetmiş internetten medet ummaktadır, düşünün yani halini…
ERKEK: Msn ni verdiğin için teşekkür ederim.
KIZ : Rica ederim.(sohbet mesafeli ve saygılı başlar her sohbetin başladığı gibi)
ERKEK: Seni merak ettim birbirimizi görelim mi?(ilk hamleyi yapar)
KIZ : Olur sen önce resmini koy sonra ben…
ERKEK:(Erkek kızın kamerası olduğunu msn sindeki kamera işaretinden anlar) Benim resmim yok ki kamerayı açalım mı ikimizde.
KIZ : Ya sen o işarete bakma benim kameram bozuk sen aç bende resmini koyayım(kızda bir hamle yapar.)
ERKEK: Bana garip geliyor öyle seni görmeden kamerayı açmak kusura bakma tek açamam öyle(ikinci hamle)
KIZ :(Kızda çocuğu merak etmeye başlamıştır) ama hemen kamerayı da açmak istemez) Sen aç kapa hemen açık kalmasın, bende resmimi koyayım
ERKEK : Ya öyle olmaz ne yapalım senin kameran tamir olunca beraber açarız.
(Kız iyice merak etmeye başlar kamerasını gönderir ama kendi kamerasının önünü kapatır. Ama delikanlı tecrübeli oda kamerasını kapatır ikisinde kamerası açılır sonsuz bir karanlık.)
KIZ : Açsana hadi
ERKEK: Sen açmadan olmaz kusura bakma(hala kibardır ve kız etkilenir)
KIZ :Açmazsan silerim ama(öldürücüyü darbeyi vurma çabası)
ERKEK: İstemem tabiki silmeni iyi arkadaş olacağımızı inanıyorum ama prensip açamam kamerayı.
KIZ : Tamam ben kamerama bakayım belki olur. (kısa bir süre sonra) Oldu sanırım. Ama önce sen açacaksın.
ERKEK: Sen açacak mısın söz veriyor musun?
KIZ : Söz(Erkek kamerayı gönderir ve açar kızsa ilk başta çevirmez ama sözünü de tutar sonrada oda çevirir kamerasını)
(Birbirlerini görürler kız beğenir erkeği; erkeğin ise beğenmesi mümkün değildir.)
ERKEK: Bu kadar güzel bir kızı karşımda göreceğimi sanmıyordum.
KIZ : Teşekkürler.
ERKEK: Boyun kilon kaç çok merak ettim.
KIZ : 155 cm 70 kilo
ERKEK: Maşallah canım manken gibisin(araya canımı da sıkıştırır)
KIZ : Yok canım sende(iltifat hoşuna gider istemeden de olsa ağzından canım çıkmıştır)
ERKEK:Senin kadar güzel bir kızın mutlaka sevgilisi vardır :-))
KIZ :Yok senin
ERKEK: Benimde yok.(kesin yoktur zaten)
KIZ : Kendini anlatsana
ERKEK: (Erkek anlatır en sonunda) yaa sana bakmaya doyamıyorum ne kadar tatlısın canım
KIZ : ( iltifatlar çok hoşuna gitmesine rağmen alçak gönüllü olduğunu göstermek ister) Yok canım yaa abartıyorsun.
ERKEK: Acayip elektirik aldım canım senden yaa ( erkek elektrik ala ala trafo olmuştur zaten)
KIZ : Her kıza bunları mı söylüyorsun(erkeği denemek ister)
ERKEK: Ben içimden gelenleri söylüyorum hiç böyle olmamıştı yaa ilk görüşte…
KIZ : (Kız etkilenmeye başlar atılan olta ya gelmiştir) Sende hoşsun canım.
ERKEK: (Erkek abartır)İçimdekileri anlatacak kelime yok ya acayip oldum
KIZ : Seni en çok etkileyen ne oldu
ERKEK: (Erkek düşünür, kızın yüzüne bakar ama bulamaz ama sussa da olmayacak) Önce dürüstlüğün ve konuşmaların etkiledi sonra yüzünün güzelliği sivilceler bile sende güzel duruyor harikasın bebişim.
KIZ : Bebişim mi?
ERKEK: Bebek gibi yüzün var canım ya bir anda ağzımdan çıktı.
KIZ : Ama ben sende büyüğüm.(İçinde kalan son şey)
ERKEK: Bebişim yaşın büyük olabilir ama benden küçük gösteriyorsun yaşını söylemesen en çok 19-20 derdim.
KIZ : (Kız bişey diyemez iltifatlar öyle hoşuna gitmiştir ki.)
ERKEK: (Son hamlede başarıyla sonuçlandı)