Delikanlı hayatında hiç kendini bu kadar kötü hissetmemişti tam anlamıyla dibe vurmuştu…
Her zamanki kötü günlerden biriydi hiçbir şey yapmak istemiyordu ama hayatına devam edebilmek için çalışmak zorundaydı… Masasına gömülmüş çalışırken birden o girdi içeri…
Kız ile 3-4 aydır aynı işyerinde çalışıyorlardı selamlaşma ve birkaç kelime hariç konuşmamışlardı, zaten delikanlının hiçbir kızı görecek hali de yoktu. O gün odası kalabalıktı bir yandan konuşulanları dinliyor bir yandan işini yapıyordu o ara bir espri yaptı arkadaşı ve herkes güldü delikanlı kafasını kaldırdığında hayatında gördüğü en güzel gülüşü gördü. O güzel gülüş bir güneş gibi aydınlattı kalbini…
Delikanlıya aşk yasaktı, kıza da öyle. İlk başlarda delikanlı “dur” dedi kendi kendine “bakma” onu hiçbir şekilde rahatsız etmeye hakkın yok… Ama kalbe söz geçirmek ne mümkün alamadı gözlerini aşırıya kaçmadı tabi ki, kaçamak bakışlar… Kız fark ediyor muydu bilmiyordu delikanlı, ama kız umut verici en küçük bir şey yapmamıştı doğru dürüst göz göze bile gelmemişlerdi…
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Delikanlının bir beklentisi yoktu saf bir sevgiydi onunki. “Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden”… Kısa sürede kız hayatının tam merkezi oldu delikanlının, öyle ki delikanlı kızı mutlu görünce, mutlu oluyor; kızın yüzünde en küçük bir asıklık görse içi içine yiyordu. Delikanlı kızın yanına hiç gitmiyordu bazen içi yanıyor özlem duyuyordu kendi kendine “git iki dakika gör” diyordu ama seven insan rahatsız etmez ki sevdiğini… Kendi kendine söz verdi delikanlı ”Seviyorsan, varsa içinde ona karşı bir şeyler gitmezsin yanına ve onun hiçbir zaman huzurunu kaçırmasın seni görmek istemiyorsa yok olursun, sesini duymak istemiyorsa açmazsın ağzını…
Delikanlı içindekileri kimseye anlatmadı, anlatamazdı onu kimse anlayamaz biliyordu… Bir gün bir arkadaşı hoşlandığı kız ile aynı işyerinde çalışan bir arkadaşlarını beraber gördüğünü söyledi, delikanlının içindekilerden habersiz… Rengi kaçtı delikanlının o gece uyuyamadı içi acıyordu ve artık içindeki sevgisi onu boğuyordu söylemeliydi ne olursa olsun söylemeliydi… Korkuyordu aslında kızın herkese söylemesinden onu rezil etmesinden filan değil ama kızın hayallerini öldürmesinden korkuyordu… Böyle güzeldi kız hiçbir şey bilmiyordu o da hayaller kuruyordu beraber gezdiklerini, kıza doyasıya çekinmeden bakabileceği günlerin hayalini… İçindekileri anlattığında kız belki hayal kurmasına bile izin vermeyecekti…. O ara çok kötü bir olay oldu delikanlının bir arkadaşına pahalı bir hediye gelmişti arkadaşı da hediyesini delikanlıya göstermiş “çapkınlık yaparken kullanırsın” demişti Çocuk delikanlıyı hiç tanımıyordu neden böyle bir espri yaptı bilmiyordu ve o espriyi yaptığından kızda oradaydı onu tanıyan herkes delikanlının kafasının yerden kalkmadığını çapkınlığı bırak kızların yüzünü doğru dürüst bakmadığını bile bilirdi ama kız biliyor muydu bunu, onu ne kadar tanıyordu?
Ne garipti, delikanlı şaşırıyordu kendine; kızın hiçbir şeyden haberi yoktu ama delikanlının kız için yapamayacağı vazgeçemeyeceği hiçbir şey yoktu. Her şeye rağmen anlatacağım dedi ve kıza anlattı içindeki her şeyi kelimeler yetmese de anlattı… Artık söz sırası kızdaydı…
Kız “bitti mi?” diye sordu delikanlı “bitti” dedi.
Kız delikanlının beklemediği şekilde kalktı masadan ve tek kelime etmeden gitti.
Delikanlı genç olsa bu kalkışı anlamazdı kafası soru işaretleri ile dolar, “neden” diye kendi kendini yerdi. Ama artık yaşı 30’a gelmişti…
Kız sessizliği ile çok şey anlatmıştı. Öncelikle onu olumsuz, kötü sözlerle üzmek
Mesaj alınmıştı o günden sonra delikanlı kızın istediği gibi oldu. Kalbi tek kişilikti ve istememişti, sonra “senle olmaz” demişti olamaz ne senin durumun ne benim durumum… Bunun yanında “ben her şeyi unutacağım, aynı yerde çalışıyoruz sende unut demek istemişti. “Sessiz kalmanı istiyorum; benim gibi kimse bilmesin; beni seviyorsan gerçekten beni hiçbir şekilde rahatsız etmezsin ben hiçbir şey olmamış gibi huzurlu yaşamak istiyorum ne bakışınla ne de başka bir şeyle bana bugünü hatırlatma demek istemişti.onunla dolu kalbine kilit vurdu. Kızın resmine bakıp ağladı uzun gecelerde ama işyerinde bir gün yüzüne bakmadı, evinde resmine bakıp uzun uzun konuştu sevgisini anlattı ama işyerinde iş dışında bir kelime konuşmadı kızla. Sevgisi yüreğinden taştığında camı açıp bağırdı “seni seviyorum” diye ama ona sevgisini hiç söylemedi…
31 Ocak 2012
06 Ocak 2012
Bir Dilek Tuttum
Sevmek kolay değil,
Kolay değil,
Birini düşünmek,
Onunla ağlayıp,
Onunla gülmek.
(M.Naci ÜNVER)
Evliydi delikanlı, evlilik denilirse önce saygı sonra aşk ve en sonunda da sevgi de bitmişti… Onları tek bağlayan şey alışkanlıktı.
Delikanlı bir gün hoşlandı birinden, ona yasaktı aşk biliyordu ama kalbe söz geçirmek ne mümkün. Tamamen platonik bir şeydi onunki arada sohbet ediyorlardı sadece. Konuştukça daha çok bağlandı kıza gördü ki güzelliğinin yanında altın kalbide varmış. Uzun süre kendi ile mücadele etti ama sonunda dayanamadı ve kıza içindeki her şeyi anlattı, kız “hayır” dedi uzun geceler üzüntülü günler… Günler geçti ve bir gün kız delikanlının içindeki saf sevgiyi gördü el eleydiler artık, delikanlının hayali gerçek olmuştu. Delikanlı el ele olsalar da bu bu aşkın bir gün biteceğini biliyordu, kız evlenme isteğini defalarca reddetmişti çünkü. Delikanlı hep kendi kendine “bir gün gidecek kaptırma kendini” dedi ama… Zaman hızla geçti, bir sene bitiyordu ve delikanlı o kadar çaba göstermesine rağmen kıza kaptırmıştı iyice kendini. Kızı hayatında kimseyi sevmediği kadar çok seviyor, kimseyi öpmediği kadar çok öpüyordu, hiç kimseye sarılmadığı kadar çok sarılıyordu ona.... Ne yazık ki kızın sevgisinden hiç emin olamadı delikanlı, bazen öyle şeyler yapıyor hiç olmadık zamanlarda delikanlı için ağlıyordu ki kız “seviyor” diyordu, gözler yalan söylemez… Bazense sevseydi diyordu ne ailesi ne başkası kimseye bakmazdı ve “evet” derdi…
İçimi ısıtacak aydınlatacak,
Bir dilek tuttum yürekten.
Tanrı seni soktu yüreğime,
İkisine birden kavuştum.
(İrfan TÜRKOĞUZ)
Kız çok güzeldi ve delikanlı bir gün kızın kısmetlerinden birine “hayır” diyemeyeceğini biliyordu ve korktuğu başına geldi… Kızda delikanlıyı seviyordu aslında ama ailesine boşanmış bir erkeği kabul ettiremezdi. Ailesinden daha önemlisi boşanmış bir erkeği kendi benliğine kabul ettiremezdi… Kız evlenmek istiyordu delikanlıya da söylediği gibi 5 çocuğu olsun istiyordu ve talibine “evet” dedi. Delikanlının boğazına bir şey düğümlendi “evet” i duyduğunda ve o günden sonra zaman yavaşladı sanki içi acıyordu artık… Ayrılamadılar bir süre daha, ama artık kızın elini tuttuğunda ona sarıldığında mutlu olmuyor, acı duyuyordu. Çünkü başkası tutuyordu o eli… Bir gün kızın sevgilisinin mesajını gördü “nasılsın bitanem” diyordu delikanlı o günden sonra kıza hiç” bitanem” diyemedi o artık başkasının bitanesiydi… Ertesi gün bir alışveriş merkezinde kızı ve sevgilisini el ele gördü delikanlı, keşke gözleri kör olsaydı da görmeseydi tahmin ediyordu aslında ele ele gezdiklerini belki daha fazlasını… Ama görünce içi daha bir yandı ve anladı artık sevdiği kadar sevilmiyordu. O alışveriş merkezine beraber çok gitmek istemişti, kızsa “kalabalık görürler” derdi şimdi bir başkasıyla orada el eleydi… Hayatta ilk kez pes ediyordu.
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
(Nazım HİKMET)
Delikanlı kendine göre hiç hata yapmamıştı, hiç olmadığı kadar dürüst olmuş, hayatında hiçbir kıza vermediği kadar taviz vermiş, kalbi kırırsa da kırmamaya özen göstermişti. Delikanlı çok dibe vurmuş ve yükselmişti ama bu sefer en dipteydi yükselecekti bir gün yine ama uzun zamana ihtiyacı vardı hep derler ya çivi çiviyi söker diye keşke sökseydi ayrıldıkları gün başka birini sevse ve onu hiç düşünmeseydi. Olmadı olamazdı… Biliyordu acısı her gün derinleşip tüm hücrelerine yayılacak, yemeden içmeden kesilecek, acısıyla baş başa uzun geceler geçirecekti… Umudu vardı ama karanlık bir gün bir yerden aydınlanmaya başlayacaktı… Her şeye rağmen pişman değildi delikanlı, kız ile hayatının en mutlu günlerini geçirmişti ve geçirdiği günlerin diyetini ödeme vakti gelmişti.
Sevmek kolay değil,
Kolay değil,
Bırakıp gitmek,
Her şeyi silip,
Unutuvermek.
(M.Naci ÜNVER)
Kızın onun için yaptığı o kadar çok fedakarlık vardı ki… O günden sonra kız için kötü ne tek kelime bir şey söyledi ne de söyletti. Kendi kendine söz verdi delikanlı “seviyorsan gerçekten onu “adam gibi” rahatsız edecek en küçük şey yapmaman gerekiyor artık. Kendimi de bırakmamalıyım, mesela her gün saçımı tarıyorsan yine taramalıyım, yüzüm hep gülmeli hala benim gülüşünle mutlu olanlar vardır mutlaka. Tabi ki canım yanacak, bazen kalbim sızlayacak ama kimseyi üzmeye hakkım yok üzüntülerimi yalnızken yaşamalıyım...
Şimdi gidiyorum senli ülkelerden
Gidiyorum, kal denizim olmadan
Ağacım olmadan
Sevgimden uzakta
Hoşça kal sevgili,
Bakmayacağım bir daha ardıma.
(Cemile ÇAKIR)
Delikanlı önce sevgilisiyle sonra eşiyle ayrıldı… O günden sonra kalbinin üstüne bir taş koydu ve zamanla da kalbi de taşlaştı.
Kolay değil,
Birini düşünmek,
Onunla ağlayıp,
Onunla gülmek.
(M.Naci ÜNVER)
Evliydi delikanlı, evlilik denilirse önce saygı sonra aşk ve en sonunda da sevgi de bitmişti… Onları tek bağlayan şey alışkanlıktı.
Delikanlı bir gün hoşlandı birinden, ona yasaktı aşk biliyordu ama kalbe söz geçirmek ne mümkün. Tamamen platonik bir şeydi onunki arada sohbet ediyorlardı sadece. Konuştukça daha çok bağlandı kıza gördü ki güzelliğinin yanında altın kalbide varmış. Uzun süre kendi ile mücadele etti ama sonunda dayanamadı ve kıza içindeki her şeyi anlattı, kız “hayır” dedi uzun geceler üzüntülü günler… Günler geçti ve bir gün kız delikanlının içindeki saf sevgiyi gördü el eleydiler artık, delikanlının hayali gerçek olmuştu. Delikanlı el ele olsalar da bu bu aşkın bir gün biteceğini biliyordu, kız evlenme isteğini defalarca reddetmişti çünkü. Delikanlı hep kendi kendine “bir gün gidecek kaptırma kendini” dedi ama… Zaman hızla geçti, bir sene bitiyordu ve delikanlı o kadar çaba göstermesine rağmen kıza kaptırmıştı iyice kendini. Kızı hayatında kimseyi sevmediği kadar çok seviyor, kimseyi öpmediği kadar çok öpüyordu, hiç kimseye sarılmadığı kadar çok sarılıyordu ona.... Ne yazık ki kızın sevgisinden hiç emin olamadı delikanlı, bazen öyle şeyler yapıyor hiç olmadık zamanlarda delikanlı için ağlıyordu ki kız “seviyor” diyordu, gözler yalan söylemez… Bazense sevseydi diyordu ne ailesi ne başkası kimseye bakmazdı ve “evet” derdi…
İçimi ısıtacak aydınlatacak,
Bir dilek tuttum yürekten.
Tanrı seni soktu yüreğime,
İkisine birden kavuştum.
(İrfan TÜRKOĞUZ)
Kız çok güzeldi ve delikanlı bir gün kızın kısmetlerinden birine “hayır” diyemeyeceğini biliyordu ve korktuğu başına geldi… Kızda delikanlıyı seviyordu aslında ama ailesine boşanmış bir erkeği kabul ettiremezdi. Ailesinden daha önemlisi boşanmış bir erkeği kendi benliğine kabul ettiremezdi… Kız evlenmek istiyordu delikanlıya da söylediği gibi 5 çocuğu olsun istiyordu ve talibine “evet” dedi. Delikanlının boğazına bir şey düğümlendi “evet” i duyduğunda ve o günden sonra zaman yavaşladı sanki içi acıyordu artık… Ayrılamadılar bir süre daha, ama artık kızın elini tuttuğunda ona sarıldığında mutlu olmuyor, acı duyuyordu. Çünkü başkası tutuyordu o eli… Bir gün kızın sevgilisinin mesajını gördü “nasılsın bitanem” diyordu delikanlı o günden sonra kıza hiç” bitanem” diyemedi o artık başkasının bitanesiydi… Ertesi gün bir alışveriş merkezinde kızı ve sevgilisini el ele gördü delikanlı, keşke gözleri kör olsaydı da görmeseydi tahmin ediyordu aslında ele ele gezdiklerini belki daha fazlasını… Ama görünce içi daha bir yandı ve anladı artık sevdiği kadar sevilmiyordu. O alışveriş merkezine beraber çok gitmek istemişti, kızsa “kalabalık görürler” derdi şimdi bir başkasıyla orada el eleydi… Hayatta ilk kez pes ediyordu.
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
(Nazım HİKMET)
Delikanlı kendine göre hiç hata yapmamıştı, hiç olmadığı kadar dürüst olmuş, hayatında hiçbir kıza vermediği kadar taviz vermiş, kalbi kırırsa da kırmamaya özen göstermişti. Delikanlı çok dibe vurmuş ve yükselmişti ama bu sefer en dipteydi yükselecekti bir gün yine ama uzun zamana ihtiyacı vardı hep derler ya çivi çiviyi söker diye keşke sökseydi ayrıldıkları gün başka birini sevse ve onu hiç düşünmeseydi. Olmadı olamazdı… Biliyordu acısı her gün derinleşip tüm hücrelerine yayılacak, yemeden içmeden kesilecek, acısıyla baş başa uzun geceler geçirecekti… Umudu vardı ama karanlık bir gün bir yerden aydınlanmaya başlayacaktı… Her şeye rağmen pişman değildi delikanlı, kız ile hayatının en mutlu günlerini geçirmişti ve geçirdiği günlerin diyetini ödeme vakti gelmişti.
Sevmek kolay değil,
Kolay değil,
Bırakıp gitmek,
Her şeyi silip,
Unutuvermek.
(M.Naci ÜNVER)
Kızın onun için yaptığı o kadar çok fedakarlık vardı ki… O günden sonra kız için kötü ne tek kelime bir şey söyledi ne de söyletti. Kendi kendine söz verdi delikanlı “seviyorsan gerçekten onu “adam gibi” rahatsız edecek en küçük şey yapmaman gerekiyor artık. Kendimi de bırakmamalıyım, mesela her gün saçımı tarıyorsan yine taramalıyım, yüzüm hep gülmeli hala benim gülüşünle mutlu olanlar vardır mutlaka. Tabi ki canım yanacak, bazen kalbim sızlayacak ama kimseyi üzmeye hakkım yok üzüntülerimi yalnızken yaşamalıyım...
Şimdi gidiyorum senli ülkelerden
Gidiyorum, kal denizim olmadan
Ağacım olmadan
Sevgimden uzakta
Hoşça kal sevgili,
Bakmayacağım bir daha ardıma.
(Cemile ÇAKIR)
Delikanlı önce sevgilisiyle sonra eşiyle ayrıldı… O günden sonra kalbinin üstüne bir taş koydu ve zamanla da kalbi de taşlaştı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)